Kur’an’a göre yaşamak
Eski zamanların Müslüman toplumlarında alimler, düşünürler, toplumların, Kur’ân-ı Kerîm’le hayatları arasında güçlü bağlar kurup Kur’an’a göre yaşamak istediklerini...
Eski zamanların Müslüman toplumlarında alimler, düşünürler, toplumların, Kur’ân-ı Kerîm’le hayatları arasında güçlü bağlar kurup Kur’an’a göre yaşamak istediklerini görüyor, o zamanların olguları ve şartları çerçevesinde bu talepleri karşılayıcı mahiyette bilgiler ve yorumlar üretmeye çalışıyorlardı. Önemi sebebiyle sıklıkla tekrar ediyorum; o çağlarda hayat durağan olduğu, değişim hissedilemeyecek kadar yavaş seyrettiği için Kur’an’ın geldiği zamanın şartlarıyla ondan yüzlerce sene sonrasının şartları arasında mahiyet itibariyle fazla bir fark oluşmuyordu. Bu nedenle eski yorumlarla yenileri arasında uyumsuzluklar da az oluyordu. Fakat Batı’dan başlayan düşünce ve bilimlerdeki o güne kadar benzeri görülmemiş gelişmeler, toplumların hayatında büyük değişimlere yol açtı. Böylece ayakta kalabilmenin, bilimlerin öncülüğündeki sürekli değişim ve gelişmeye bağlı olduğu yeni bir dünya doğdu. İşte böyle bir dünyada bu çağın Müslüman toplumları -İslam tarihi boyunca bütün Müslümanların yaptığı gibi- kendi kimliklerinin ve dolayısıyla var oluşlarının kurucu kaynağı olan Kur’an’dan kopmadan, Kur’an’a göre, Kur’an’la uyuşan bir hayat düzeni kurmak istiyorlar. Kur’an’la aralarındaki derin bağları koparmayı hedefleyen veya öyle bir sonuç doğurabilecek olan bütün felsefeleri ve dünya görüşlerini reddediyorlar. *** Elbette Müslüman toplumların, yukarıda tanımlanan yeni dünyada varlıklarını sürdürmeleri gerekiyor. Fakat onların Kur’an’dan kopmadan, Kur’an’a göre, Kur’an’la uyuşan bir düzen kurma talepleri de asla görmezlikten gelinemez, anlamsız sayılamaz; sadece anlaşılmaya, sebepleri ve sonuçlarıyla analiz edilmeye çalışılır. Bilimin gereği budur; bilim bu toplumsal gerçeği görür, anlar ve beklentinin doğru karşılanması yönünde toplumun önünü açar.