Kur’an’ı okumak, hissetmek, anlamak
Bir Müslüman Arapça bilmediği halde Kelâmullah’ı sırf ibadet niyetiyle okuyor, dinliyorsa bunu manasız sayıp -hâşâ, Allah’ın vekiliymişiz gibi- reddetmemiz yanlıştır. Biliriz ki...
Bir Müslüman Arapça bilmediği halde Kelâmullah’ı sırf ibadet niyetiyle okuyor, dinliyorsa bunu manasız sayıp -hâşâ, Allah’ın vekiliymişiz gibi- reddetmemiz yanlıştır. Biliriz ki, kadınıyla erkeğiyle nice Müslüman, Kur’an’ı -dilini anlamadan okusa da- nice anlayarak okuyandan daha fazla hissederek, onunla gönül ve ruh yakınlığı kurarak okur ve -emin olunuz- Kur’an’ın lafzını anlayarak okuyan kimi insanlardan daha çok istifade etmiş olmanın huzuruyla mushafın başından kalkar. Hatta -anlayana ne mutlu! Ama- namazda bile Kur’an, anlamak için değil, ibadet için okunur. Ancak bu dediklerimizden, Kur’an’ı anlayarak okumanın önemsizliği gibi bir anlam çıkarılmasın. Elbette Rabbimiz, insanlar zihinsel kapasitelerini kullanarak aziz kitabın engin manalarını kavrasınlar, ondan aldıkları feyizlerle güzel bir bireysel ve toplumsal hayat inşa etsinler diye onu göndermiştir. Bazı geç dönem kaynaklarında geçen bir rivayete göre Hz. Peygamber ilimle meşguliyetin önemini öylesine güçlü vurgulamış ki, yanındakiler “Ya Resûlallah! İlimle uğraşmak Kur’an okumaktan da mı daha faydalı?” diye sorunca, “Kur’an okumak da ancak ilim sayesinde fayda sağlar” buyurmuşlardır. Bu ifade hadis olmasa bile anlamı itibariyle Resûlullah’ın sünnetine uygundur. Bunu hadis olarak kaydeden Gazâlî, İhyâ’ın “Tefekkür” başlıklı 39. bölümünde “Bir tek ayeti düşünüp anlayarak okumak, düşünüp anlamadan bir hatim indirmekten daha hayırlıdır” der.