‘Sünnet’e dair
“Sünnet”e bir de şuradan bakalım: Peygamber efendimiz, sadece diliyle değil, İslâm’ı ve Müslümanları boğmak için giriştiği yıkıcı eylemleriyle de kâfirliğini ortaya koyanların...
“Sünnet”e bir de şuradan bakalım: Peygamber efendimiz, sadece diliyle değil, İslâm’ı ve Müslümanları boğmak için giriştiği yıkıcı eylemleriyle de kâfirliğini ortaya koyanların dışında hiç kimseye parmağını çevirip “Bu adam dinsiz, münafık, Sünnet düşmanı!” deyip hedef göstermedi. Yanlış yapanlara karşı tavır koyduğu zamanlar olduysa da “Ben Müslümanım” diyen birini –hele toplum içinde- katiyen din üzerinden suçlayıp dışlamadı. Tersine, şehirlisinden çöldeki eşkıyasına kadar -bazen mektuplar göndererek- herkesi kazanmaya, kucaklamaya çalıştı. Bir defasında putperest kodamanlarla tartışırken âmâ biriyle ilgilenmediği için Kur’an-ı Kerîm’de güçlü bir şekilde uyarıldı. Dinin geniş kapısını “dar kapı” yapmadı; yapılmasına da açıkça karşı çıktı. “Lâ ilâhe illallah diyen cennete gidecek” buyurdu. Kul hakkına girmedikçe daima hataları kusurları bağışlamayı yeğledi. Din bakımından çok ağır bir günah işleyip, pişman olan ve huzurunda suçunu itiraf edene, “kendisini afişe etmemesi, sesini kesip evine gitmesi” anlamına gelen tavsiyelerde bulundu. Ramazanda nefsine uyup mazeretsiz oruç bozan adamla kefaret pazarlığı yaptı; sonunda bir sepet hurma üzerinde anlaştı; onu da adamın ailesine ikram etmesine razı oldu. *** Güya Sünnet’i ve Ehl-i sünnet’i savunma adına ellerinden gelse kendilerinden başka hiç kimseyi cennetin kapısından geçirmeyecek olanların ileri gelenleri, asıl Sünnet’in de Ehl-i sünnet’in de bu müsamaha yolu, kapsayıcı kucaklayıcı yol olduğunu bilirler.