Üç asırlık hikâyemiz: Çağdaşlaşma - 2
Değerli akademisyen devlet adamı İbrahim Kalın’ın İslâm ve Batı başlıklı kitabını yeniden okudum ve istifade ettim. Yazar, “İslam ve Batı” maceramızı başından itibaren hem...
Değerli akademisyen devlet adamı İbrahim Kalın’ın İslâm ve Batı başlıklı kitabını yeniden okudum ve istifade ettim. Yazar, “İslam ve Batı” maceramızı başından itibaren hem anlatmış hem de yer yer Batı’nın İslam algısı üzerine ufuk açıcı değerlendirme ve eleştiriler yapmıştır. Sayın Kalın -umarım- bu çalışmanın mutlaka gerekli kıldığı yeni bir eser yazarak Müslüman dünyanın ilk dört-beş yüzyılda üretilen ‘dinî’-kültürel mirası neredeyse harfine bile dokunmadan, görülmemiş değişim ve dönüşümlerin yaşandığı çağımıza taşıması ve o mirasın ürettiği insan ve Müslüman profilimiz üzerine de aynı şekilde eleştirel değerlendirmeler yapar. Nitekim -yazarın da anlattığı üzere- bu dediğimi 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinin Müslüman entelektüelleri kısmen yapmışlardı. İslamcılar da dahil olmak üzere o dönemin aydınları, tanıdıkları Batı’yı beğendikleri ve beğenmedikleri taraflarıyla anlattıkları gibi, gelişmiş dünya ile aramızdaki mesafenin bu kadar açılmasına sebep olan kendi kusurlarımızı da göstermişler, böylece bazı yeniliklere öncülük etmişlerdi. *** Birkaç kez yazdım: Umuyordum ki, özellikle Batı’da öğrenim gören varlıklı Müslüman Arap gençleri bilimsel düşünce, insan onuru, insan hakları, özgürlük, güvenlik, hukukun üstünlüğü, yaygın refah gibi gelişmenin maddi ve manevi unsurlarında Batı toplumlarının başardıkları değişim ve dönüşümü görecek, bu noktalarda Batı ile kendi ülkelerini karşılaştıracaklar. Bahsedilen alanlarda kendi temel dinî kaynaklarının da benzer taleplerde bulunduğunu fark edecekler; nihayetinde ülkelerinde, kendi değerleriyle de uyuşan bir çağdaşlaşma hareketini başlatacaklar. Fakat gelişmeler beklentilerimin tersine işaret ediyor.