Allah bilir, biz bilmeyiz/2
İslâm’da akıl da, duyu organları da vahye tabidir. Çünkü biz biliyoruz ki duyu organları sünnetullah dediğimiz kâinattaki mevcut yasalardan hareket ederek bir bilgiye ulaşabilirler. Rabbimiz bir anda kendi koyduğu bu...
İslâm’da akıl da, duyu organları da vahye tabidir. Çünkü biz biliyoruz ki duyu organları sünnetullah dediğimiz kâinattaki mevcut yasalardan hareket ederek bir bilgiye ulaşabilirler. Rabbimiz bir anda kendi koyduğu bu yasaları değiştiriverse duyuların verileri beş para etmez. Meselâ ateşe verilen yakma fonksiyonu alınıverse, İbrahim’i onunla yakmak isteyen Nemrut’un duyuları bir anda dumura uğrayıverir. Veya Allah bir anda güneşten ateş yağdırıverse şu anki duyularımızın verileri altüst olur. Suya koyduğu kaldırma yasasını bir anda değiştiriverse Rabbimiz, Firavunlar boğulur gider. Meselâ yazın kavurucu sıcağında bir anda olağan yasasını bozarak gökten kar boşandırıverse Allah veya içtiğimiz su bir anda ateş oluverse duyularımızın önceki bilgileri boşa çıkacaktır. Yani unutmayalım ki duyularımızı da, o duyularımızın hareket noktaları olan bu yasaları da koyan Allah’tır. Onlarla elde ettiğimiz bilgiler de Allah’tandır.
Yukarıda sayılanların dışında ne kaldı? O halde tüm bilgiler Allah’tandır. İnsana bilmediklerini öğreten Allah’tır ve en sonunda tıpkı melekler gibi bizler de şunu demek zorundayız:
“Ya Rabbi! Seni tesbih ve tenzih ederiz! Sen mükemmelsin! Eksiğin yoktur senin! Bizim bilgimiz yok, ancak senin öğrettiğin vardır. Muhakkak ki her şeyi bilen hâkim ancak sensin!” (Bakara Sûresi/ 32) Bunun manası şudur: Ya Rabbel âlemin! Muhakkak ki sen en bilensin, en yerli yerince bilensin! Tam bilensin! Bilgisi tam olansın! Bilgisi değişmeyensin!
Doğrunun, hakikatin kaynağı akıl değil, Allah’tır. Peygamber (sav) Allah’ın vahiy ettiğini hayata dönüştürmüştür. Hadis, Sünnet, vahyin yere basan ayaklarıdır. Sünneti, Hadisi red ve inkâr etmek, vahyin yere basan ayaklarını kesmek demektir. Peygamber (sav) yeryüzünde iz bıraktığı için milyarlarca Müslüman tarafından izlenmektedir. Genelde dünyada, özelde ise İslâm coğrafyasında Müslümanlar tarafından Peygamber (sav)’in izlenmemesi için sünnet düşmanlığı yapılmaktadır. Sünnet düşmanlığının hedefi de; aklı Peygamber yerine koymaktır. Dini Allah’tan değil, akıldan almaktır.
Kaybettikleri imanın boşluğunu akıl ile doldurmaya çalışanlar, firavun olmaya kalkışanlardır. İslâm aklı Allah’a bağlar. Laiklik ise, aklı Allah’tan koparır. Akıl Allah’a bağlanmıyorsa, Allah’la irtibat kuramıyorsa, Allah’ın vahyi karşısında bağımsızlık ilan ediyorsa yok hükmündedir. Aklı putlaştıranlar ile aklı horlaştıranların İslâm dininde yerleri yoktur.
Allah’la, Allah’ın diniyle, şeriatiyle, Allah’ın hükmüyle ve hâkimiyetle ferdin, ailenin, cemiyet ve devletin irtibatını kesmeyi varlık sebebi kabul eden laiklik; insanı dinsiz, dini insansız kılma projesidir. Laiklik İslâm dünyasına ait bir kavram değil. Aksine aklın putlaştırılma kalesi Fransa’ya ait bir kavramdır. “Allah bilir, biz bilmeyiz” itikadına sahip olanların laik olmaları mümkün değildir. Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise ülkemizde Laikçilik yapanlar; dünyayı dinsiz, dini dünyasız bırakmaya çalışanlardır. Onların iddiaları ve davaları; Allah göklerin ilahı olsun, yeryüzünün ilahları biziz. Bu dünyada hayatın nasıl tanzim edilip idare olunacağını Allah bilmez, biz biliriz. İşte laikçilik yapanlar böyle diyorlar. Mekkeli müşrikler de aynen böyle diyorlardı.