İnsanlık düşmek üzere hayra çağıran yok
İnsan değerleriyle insandır. Değerleri olmayan bir kişi veya toplumu durduracak bir şey yoktur. Hukuk diyebilirsiniz belki. Ama adil bir hukuk için kişinin veya o toplumun inandığı değerleri ve sabiteleri olması gerekir. Bir...
İnsan değerleriyle insandır. Değerleri olmayan bir kişi veya toplumu durduracak bir şey yoktur. Hukuk diyebilirsiniz belki. Ama adil bir hukuk için kişinin veya o toplumun inandığı değerleri ve sabiteleri olması gerekir. Bir “olması gereken” değer sistemi yok ise bir insanın veya toplumun yapacağı tek şey bir nevi “durumdan vazife çıkarmak” olacaktır. Bu realist bir tutumdur. Reel durum ne gerektiriyor ise hukukunuzu, sisteminizi ve yaşam alanınızı ona göre düzenler realistler.
Çünkü bir “olmasın gereken değer skalası” yoktur. Bir sabiteleri ve bir başlangıç ilkeleri yoktur. Zaman, durum, çevre daha kaba ifade ile piyasa ne gerektiriyor ise ona göre pozisyon almak.
Batı medeniyeti insanlığı “aydınlanma” ve “ilerleme” mitosoyla bu seviyeye getirdi. Şarlar ne gerekiyor ise ona göre pozisyon almak. Dünyaya önerdiği tek “değer”(li şey) budur.
Bu aslında bir tür çevresel adaptasyon teorisinin değer alanına uyarlanmasıdır. Çevresel şartlar, toplumsal açıdan düşününce “piyasa”, ne emrediyor ise ona göre değer, bilim, eğitim, ekonomi ve siyaset alanını dizayn etmek tek temel ilkesidir bu seküler sosyal evrimci adaptasyon anlayışı için.
Kilisenin ağır baskısı ile gasp edilen ve cendereye sıkıştırılan toplumu kurtarmak için sözde doğaya dönüldü. Doğal din, doğal hukuk, doğal ahlak… Sonunda doğaya da bağlı kalınmadı ve insan için yeni bir “doğa” tanımı yapıldı.
Sosyal Darwinist süreçle insanın doğasının “verili” değil kendi eliyle “üretilmiş” bir doğa olduğuna inanıldı. Ve insan doğasının sürekli bir “gelişme” ve “ilerleme” içinde olduğu kabul edildi.