Biz ne düşünüyoruz, onlar ne anlıyor?
Coğrafyası bizim gibi hareketli ve çevresinde çatışmaların eksik olmadığı bir ülkenin diplomatik mesaisinin de kaçınılmaz olarak bu tempoyu taşıması gerekir. Sınırımızda bir...
Coğrafyası bizim gibi hareketli ve çevresinde çatışmaların eksik olmadığı bir ülkenin diplomatik mesaisinin de kaçınılmaz olarak bu tempoyu taşıması gerekir. Sınırımızda bir Norveç veya İsviçre bulunmadığı ve hemen hemen bütün sınır başkentleri istikrarsız seyre mahkum olduğu için tablo aktif olmayı kaçınılmaz kılıyor. Sadece bugün değil, her dönemde Türkiye “bu bağlamda” zor dönemden geçmektedir. Tek başına Suriye meselesi bile hem özel olarak Türkiye’nin aktif diplomasi uygulamasını, hem de bunu yaparken bölgesel ve küresel aktörlerin hamlelerine duyarlı olması gerektiğini gösteriyor. Bir yandan Rusya ve İran’la birlikte Astana süreciyle bağlanan yoğun bir ilişki içindeyiz. Öte yandan ABD ile Münbiç’te birlikte devriye halinde bulunuyoruz ama aynı zamanda daha geniş bir operasyon için müzakerelerimiz sürmekte. Daha geniş, yani; PYD/YPG’yi Fırat nehrinin doğusundan temizlemek maksatlı belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük askeri harekatı… Bir yanda da Irak meselesi var ve bu ülke PKK ile mücadelemizde kilit öneme sahip çünkü Kandil ve diğer kamplara ev sahipliği yapıyor. Sadece bu da değil, Kuzey Irak Kürdistanı’nda Ankara’nın yakından ilgili olduğu büyük bir sorun da dondurucuda bekliyor. Suriye’de bir operasyon olursa, bu ülkedeki YPG varlığının sığınma noktası Irak toprakları olacak mı olmayacak mı? Olursa hiç şüphesiz yeni ve daha büyük bir sorun baş gösterecektir. Gelgelelim Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna harekat düzenlemesine ABD karşı da Rusya ve İran ve dolayısıyla Şam rejimi taraftar mı? Görünen ve anlaşılan o ki değil.