Değişimin üzerine sıçrayan kan
Türkiye’nin değişim yolundaki en büyük avantajı ve bir anlamda değişim kalitesi uzun ve sancılı olsa da sürecin kansız, darbesiz yürümekte oluşuydu. Askeri ve bürokratik vesayet, devlet yönetiminden...
Türkiye’nin değişim yolundaki en büyük avantajı ve bir anlamda değişim kalitesi uzun ve sancılı olsa da sürecin kansız, darbesiz yürümekte oluşuydu. Askeri ve bürokratik vesayet, devlet yönetiminden çekilmekte ve kamusal alanda da adım adım özgürlük gelişmekteydi. 2000’li yılların başına kadar birçok dezavantajlı grup bulunmaktaydı. Birçok tabu hakimdi, birçok yasak vardı ve beraberinde sayısız tehdit tanımlanıyordu.
Başörtülüler, dindarlar, Kürtler, azınlıklar tehdit unsuruydu.
Hepsinden önemlisi, siyasette ve medyada kullanılan dilin sınırları vardı. Ağızdan kaçan birkaç kelime, parti kapatma sebebi ya da sınır tanımaz bir medya linci gerekçesi olabiliyordu. Vesayet kendi meşruiyetini üretiyor ve kuralları belirliyordu.
Türkiye bu cendereden belki biraz gerilimle ama her durumda demokratik usullerle yavaş yavaş ve hukuk içinde çıkmayı başarmıştı. Benim Türkiye modeli olarak ifade ettiğim ve Yeni Türkiye tanımını kullandığım değişim süreci buydu.
En çok da bu sürecin, yani bu çapta muazzam bir değişimin darbesiz ve kansız yürümekte oluşu bir övünç vesilesiydi.
15 Temmuz uğursuzluğu bu açıdan da en ağır laneti hak ediyor.
Fethullahçılar sadece kan dökmekle ve ülkeyi bir karanlığa sürükleme teşebbüsüne kalkışmakla kalmadılar, Türkiye’nin kendi dinamikleriyle gerçekleştirmekte olduğu değişime de ihanet ettiler. Türkiye’nin demokratikleşme öyküsüne kan sıçrattılar.
***