Spekülatif diplomasi’nin sunduğu imkanla
Birkaç ay öncesine kadar Suudi Arabistan’ın bugün içinde bulunduğu politik tutum öngörülemezdi. Keskin ve klasikleşmiş bir hanedan düzeninde kimin bir sonraki kral olacağı belliydi ve Riyad yönetiminin hangi...
Birkaç ay öncesine kadar Suudi Arabistan’ın bugün içinde bulunduğu politik tutum öngörülemezdi. Keskin ve klasikleşmiş bir hanedan düzeninde kimin bir sonraki kral olacağı belliydi ve Riyad yönetiminin hangi ülkelerle yakın dost hangileriyle mesafeli ilişkisi olduğu apaçık ortaydı. Bölgesel hamleler yapıyordu ama bir sınır hep vardı. Şimdi ise veliaht değişti ve değişim de sadece bununla sınırlı kalmadı. Agresif bir dış politikayla Katar, Lübnan hatta Filistin’inin iç işlerine karışma cesareti oraya çıktı. Türkiye ile ilişkiler ileri düzeyde olumlu giderken bir anda Ankara’nın çıkarlarına dokunur bir faza geçildi. Tersinden okursanız, Ankara için geleneksel politika ile izah edilemeyecek bir Suudi Arabistan tablosu ortaya çıktı. Tıpkı Ankara’nın Avrupa ve ABD tarafından okunma zorluğu gibi… Rusya ile ilişkiler uçak olayı hariç hep iyi gidiyordu ama son aylardaki kadar “mükemmel” bir seviyede hiç olmamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan yıl içinde Rusya Devlet Başkanı Putin’le 5 kez buluştu ve sayısız telefon görüşmesi yaptı. Altıncı ve üstelik İran Cumhurbaşkanı’nın da bulunacağı görüşme de haftaya olacak… Ne Avrupa Ankara’nın bu kadar hızlı bir şekilde Moskova hattına ilerleyebileceğini hesap edebilirdi, ne de galiba Rusya… *** Putin’le üçlü zirvede bir araya geleceğimiz İran’la ilişkiler de öyle… Birkaç ay öncesine kadar neredeyse Suudi Arabistan kadar temkinli bir ilişki trafiği sürdürdüğümüz İran’la hem IKBY’nin bağımsızlık referandumu konusunda ittifak kurduk, hem de Suriye dosyasında rekabetten ortaklığa kadar yaklaştık.