Yavan bir hamaset ve sahte bir kaygı
Dünyanın hep daha güvensiz ve tatsız bir istikamete koşmakta olduğunu bir kez de Yeni Zelanda katliamında gördük. 49 insan, 49 Müslüman, vahşetin yeni bir türüyle hayatını kaybetti, şehit oldu. Öyle...
Dünyanın hep daha güvensiz ve tatsız bir istikamete koşmakta olduğunu bir kez de Yeni Zelanda katliamında gördük. 49 insan, 49 Müslüman, vahşetin yeni bir türüyle hayatını kaybetti, şehit oldu. Öyle çaresiz bir ölüm ki insanın kendisini orada hissedip kedere gark olmaması, yanmaması mümkün değil. Bir zalim teröristin elinden, olabilecek en mazlumane ve çaresiz şekilde bu dünyayı terk ettiler. Acıya ortak olmanın ötesinde, o acının tam kalbindeyiz… Acı da tam kalbimizde… Acımız ziyade ama ne yazık ki şimdi bizler gidenlerin arkasından ağıt yakmayı beceremiyoruz. Meseleyi anlayamıyoruz, anlatamıyoruz. Her geçen saatte yapılanlar, söylenenler, çaresizlik, şaşkınlık, kelimelerin yetersizliği ve bu halin kavramlarına yabancılık o kadar acınası ki… Yeni Zelanda katliamı ilk değildi. Hem Müslümanların karşı karşıya kaldığı hem de her dinden insanın yaşadığı bir dizi katliamın yeni bir halkasıydı. Ama her defasında söylenenden, her acıda tekrarlanandan farklı bir cümle söylenemedi, farklı bir şey yapılamadı. Kimi çaresizce İslamofobi defterini yeniden açtı… Kimi öfkeyi kontrol edememeyi bir yol saydı… Kimi de İslam olana karşı bitmeyen bir başka öfkeyi ortalığa saldı… Kimi acaba bu kimin terörüydü; Hıristiyan mı, haçlı mı yoksa şu mu, bu mu tartışmasına kaçtı… Kimi fırsat bilip siyasete bir yol açtı… Kimi dünya düzenine söylenmeyi seçti… *** Hasılı her elim vakada ne oluyorsa tekmili birden aynısı oldu.