Aramıza kim girdi
“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa” denilmiş. Anlaşmak için “konuşmak”, yüzyüze olmak çok önemli.Belki de bu sebeple eski eğitim sistemi bir hocanın rahle-i tedrisinden...
“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa” denilmiş. Anlaşmak için “konuşmak”, yüzyüze olmak çok önemli.
Belki de bu sebeple eski eğitim sistemi bir hocanın rahle-i tedrisinden geçmeyi temel alıyordu.
Hocanın dizi dibine oturan talebe sadece onun aktardığı bilgileri öğrenmekle kalmaz. Sesinden, yüzünden, hareketlerinden çok şey kapar. Yüzü ne zaman aydınlanıyor, ne zaman bulutlanıyor; gözleri ne zaman ışıldıyor, ne zaman kararıyor; hangi mesele, hangi kişi hakkında ne söylüyorsa hali, tavrı hangi işaretleri barındırıyor? Oturması, kalkması, şefkati, öfkesi, yemesi, içmesi kısacası bir hoca olarak koyduğu, yaşadığı ölçüler nedir? Ne zaman susuyor, ne zaman gülüyor? Gülünce nasıl gülüyor? Başka insanlara nasıl davranıyor; dünyaya, eşyaya, tabiata nasıl bakıyor?
Hoca karşısında talebe bir yandan bilgi edinirken bir yandan irfan, edeb, terbiye, görgü öğrenir. Hikmet ve âhenge âşina olur. Bu usta ile çırak arasında da böyledir. Usul, erkân, tavır, eda, şive, kısacası ahlak, bu eğitim sisteminin temelini teşkil eder.
Bu sebeple kitaptan öğrenmekle hocadan talim etmek (meşk etmek) çok farklıdır. Yazı bu iletişimin bir alt basamağıdır. Onda dahi türlü mânalar gizlidir.
Bir kimsenin yazısına bakarak karakter tahlilleri yapılıyor; o kişinin o andaki ruh hali tesbit ediliyor.