Çorbada tuzum olsun
Serin yaz gecesi. Çaylar demli, sohbet gani. Masada üç Bigalı var. Biri arkadaşım. Makina mühendisi İlhan Akkurt. İlhan emekli oldu ama hâlâ çalışıyor. Köyünde bir miktar arazisi var. Mühendis...
Serin yaz gecesi. Çaylar demli, sohbet gani. Masada üç Bigalı var. Biri arkadaşım. Makina mühendisi İlhan Akkurt. İlhan emekli oldu ama hâlâ çalışıyor. Köyünde bir miktar arazisi var. Mühendis olmasına rağmen gözü tarımda. Önceleri “kiraz” konusunu araştırdı. Evet geliri yerinde, ihracata gidiyor; ama ağacın hem bakımı zor hem ömrü kısa. Kirazı bıraktı cevize döndü.
Her neyse.
Nurettin Bey’le yeni tanıştık, yanındaki genç de arada bir söze karışıyor.
Konu tarım arazilerinin yerleşime veya sanayie açılması. Bölgeyi çok iyi bilen ve ticaretle uğraşan Nurettin Bey köylü gençlerin tarımla uğraşmak yerine fabrika işçisi olmayı veya otellerde-yazlık sitelerde temizlikçi, koruma görevlisi gibi mesleklere yönelmelerini eleştiriyor. Üç otuz paraya çalışıyorlarmış. Derken kendi akrabası bir gencin hikâyesini nakletti.
Delikanlı belde belediyelerinden birinde memur imiş. Belediye lağvedilince açıkta kalmış. Sabah-akşam kahve köşelerinde “Ben şimdi ne yapacağım?” diye düşünüp duruyormuş. Evli ve üç çocuğu var.
Gittim buldum bunu diyor Nurettin Bey, çektim bir kenara anlattım. Yavrum senin köyde arazin var mı, var. Anan-baban? Onlar yaşlandı artık. Abim İzmir’de gelmez köye, ablam evli Çanakkale’de, evde bir kızkardeş bir de benim küçüğüm askerde, demiş. Zor geçiniyor babam köye gidemem abi, demiş. Ben buna dedim ki, gidersin hem de nasıl? Umutlandı, heyecanlandı, nasıl olacak dayı diye sordu.