Dön baba dönelim
Anadolu’da yerleşim birimlerinin çok eski tarihlerden itibaren su kenarlarına kurulduğunu biliyoruz. Ya dağ eteklerinde bir derenin iki yakasına kuruludur köy, yahut ovada kıvrıla kıvrıla akan nehrin civarına. Bazen göl...
Anadolu’da yerleşim birimlerinin çok eski tarihlerden itibaren su kenarlarına kurulduğunu biliyoruz. Ya dağ eteklerinde bir derenin iki yakasına kuruludur köy, yahut ovada kıvrıla kıvrıla akan nehrin civarına. Bazen göl kıyısına da, deniz kıyısına da yerleşildiği olur. TRT televizyon yayınları içinde Ertuğrul Karslıoğlu’nun çektiği çok ilginç bir belgesel bu konuya ışık tutuyordu: “Suyla Gelen Kültür”. Hepimiz bir otuz kırk yıl öncesinde köyümüzün, kasabamızın, şehrimizin içinden veya yanından geçen ırmakta yıkandığımızı, balık tuttuğumuzu hatırlıyoruz. Musluklardan akan su da civardaki bir kaynaktan gelirdi. Suyun şişeye girip, para ile satılır olması ilk dönemde nasıl garibimize gitmişti.
Aradan geçen zaman içinde bütün bu su kaynakları, bırakın içinde yüzmeyi, kenarından geçmeyi bile işkence kılan bir kirliliğe maruz kaldı.
Kanalizasyonlar sürekli aktı durdu, çöpler birikti, sanayi atıkları...