Kalp-hürmet-hizmet-merhamet
Kalbin sesi imanın göstergesidir. Vicdan dahi bize şahdamarımızdan daha yakın olan Allah’ın kalbimizde yankılanan sedasıdır.Din samimiyettir ve samimiyet niyet ile olur. Ameller niyete bağlıdır. Kur’ân-ı...
Kalbin sesi imanın göstergesidir. Vicdan dahi bize şahdamarımızdan daha yakın olan Allah’ın kalbimizde yankılanan sedasıdır.
Din samimiyettir ve samimiyet niyet ile olur. Ameller niyete bağlıdır. Kur’ân-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 56) buyrulmaktadır. Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirinin kılavuzluğunda kalp-ibadet-itaat-kul olma ne demektir ona bakalım: “Vücudumuzda bulunan ciğer, mide vb. organa esasen “yürek” deriz. Daha çok manevî mânası ile andığımız “kalp” ile yürek bir yerde birleşir. Manevî manası ile kalbe “insan ruhu” da denir. Ruhanî, ilahî bir lütuf olan ve bütün şuurun, vicdanın, duygu ve sezgilerimizin, düşünce kuvvetimizin kaynağı, merkezi kalptir.
İnsanın anlayışlı, âlim ve ârif olan bölünmez kısmı; konuşulan, talepte bulunulan, iman eden ve sorumlu olan özü budur. Bütün benliğimiz öncelikle bundadır. Bunun için anlayan “ben”, anlaşılan “ben”in içindedir. Ben ruhuma, cismime, aklıma, irademe bundan geçerim.”
Hamdi Efendi “Fatiha” tefsiri sırasında ibadet ve ubudiyet (kulluk) konusunda şunları söylüyor:
“Şeriat dilinde ibadet, niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve yine Allah’a yaklaşmayı ifade eden özel itaattir.
İbadet ile itaat arasındaki fark “niyet” ile belirlenir. Kur’an okumak, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, vakıf yapmak, köle azad etmek vb. gibi niyete bağlı olmayan ameller Cenab-ı Hakk’a yakın olma ve itaat mânası taşır. Namaz, oruç, zekat, hac gibi yapılmasında “niyet şartı” olan ameller hem itaat hem ibadettir. Ubudet (kulluk) Arapça’da kendini alçak tutmak (tevazu) anlamındadır. Başını eğmek, alnını secdeye koymak hürmetin en üst derecesidir. İbadet Allah’ın razı olduğu şeyi yapmak, ubudiyet (kulluk) ise Allah’ın yaptığına razı olmaktır”. Bütün bunlar, kaderi kucaklamak, ruhun (kalbin) korku ve ümit arasında çırpınması ahlâkın esaslarını doğurur.