Korku zamanı
Ellili altmışlı yıllar boyunca Erzincan’da tek bir cinayet işlendi. Kahveci Yaşar’ı vurmuşlar ama sebebi anlaşılamamıştı.Aynı yıllar boyunca evimizin kapısını açık bırakır...
Ellili altmışlı yıllar boyunca Erzincan’da tek bir cinayet işlendi. Kahveci Yaşar’ı vurmuşlar ama sebebi anlaşılamamıştı.
Aynı yıllar boyunca evimizin kapısını açık bırakır yatardık. Şimdi bir masal bu. Kimse inanmaz. Ama öyle idi. Hırsızlık olmazdı. Hırsız eve girse de çalacak bir şey bulamazdı. Mahallede kimsenin evinde mobilya yoktu. Beyaz eşya yoktu. Ne market vardı ne AVM. Koca şehirde bir tek taksi vardı. Köse’nin taka Pleymouth’u. Parası olan düğünlerde gelin arabası diye tutardı, ardında yirmi otuz fayton. Trafik kazası yoktu. Otomobile düşmanlığım buradan geliyor galiba.
Yine 'nostalji' yapıyor diyecekler. Hayır. Ben ömür boyu hep ileriye baktım. Yazdığım kitaplar değil, yazacaklarım önemlidir.
Sokak korkusu ihtilallerden, sıkıyönetimlerden ideolojik kavgalardan, gençlerin birbirini gündüz gözü kurşunlamaları ile başladı. Yazlık sinemalar kapandı, gece dışarı çıkmak mesele oldu.
Bu zinciri 'terör'e kadar uzatabiliriz. Artık emniyette değiliz. Otobüste, metroda, mitingde, düğünde, okulda, toplantıda, hatta sokakta tedirginiz. Her gördüğümüz sahipsiz çantadan poşetten, tipini beğenmediğimiz adamdan şüpheleniyoruz. Acele ediyor, kapağı eve dar atıyoruz. Sonra pencereye dayanıp çocuklarımızı bekliyoruz. Sağ-selamet eve dönsünler diye. Büyük fotoğraf 'terör'ün dedesidir. Dehşet dengesi. Nükleer başlıklı binlerce füze. Kimyasal silahlar. Dünyayı yerle bir edecek 'üçüncü savaş'.
Gıda korkusu her yanımızı kuşatmış. Bir yanda açlık, öte yanda 'Sağlıklı Yaşam'.