Ramazan, bayram ve Türkiye
Otuz sene önce yayımlanmış bu yazıyı yeniden yayımlamamızın sebebi şudur: Bakalım, o günden bugüne bayramlarda da neler değişmiş. Manzara şöyle çiziliyor: O yıl bayram tatilinin kaç günü kapsayacağı önceden öğrenilmiş, dost meclislerinde gidilecek tatil beldesi hakkında bolca tartışılmış ve sonunda mekân belirlenmiş, hazırlıklar ona göre yapılmış, geriye büyüklerin hatırını hoş etmek kalmıştır. Tabii eğer “büyükler” diye bir şey kalmışsa... O da telefona havale ediliyor. Ehem... Şey... Nasıl söylesem...
Otuz sene önce yayımlanmış bu yazıyı yeniden yayımlamamızın sebebi şudur: Bakalım, o günden bugüne bayramlarda da neler değişmiş.
Manzara şöyle çiziliyor: O yıl bayram tatilinin kaç günü kapsayacağı önceden öğrenilmiş, dost meclislerinde gidilecek tatil beldesi hakkında bolca tartışılmış ve sonunda mekân belirlenmiş, hazırlıklar ona göre yapılmış, geriye büyüklerin hatırını hoş etmek kalmıştır.
Tabii eğer “büyükler” diye bir şey kalmışsa...
O da telefona havale ediliyor.
Ehem... Şey... Nasıl söylesem... İşte, işler falan; son güne kaldı her şey, bir türlü toparlanamadık, yoksa ilk sizin elinizi öpmeye gelecektik, artık hoş görürsünüz, dualarınızı bekleriz, ellerinizden öperiz, bay, bay... Gelecek bayrama mutlaka, ama mutlaka sizinleyiz...
Böylece tatilciler büyüklerin de gönlünü hoş edip, kimselere yakalanmadan yola çıkıyorlar.
Ondan sonra herhalde otel lobilerinde, açık büfe önlerinde dostlarla bayramlaşılıyor.
Anlayacağınız insanlarımız artık bayramdan kaçıyorlar.
Eh günümüzün stresli havasına, yaşamına da bu yakışır elbet.
Evde, mahallede oturup, tıkış tıkış bayram ziyaretine gelip, şeker yemek isteyen sümüklü akraba çocuklarını da bekleseydiler.
Bu satırları okuyanlar Türkiye’de bayramın artık bir kıymet-i harbiyesinin kalmadığına inanacak mı?
Gazeteler ve televizyonlar böyle bir manzarayı her bayram çizip duruyorlar. Ve okuyucular her geçen gün Türkiye’de insanların artık bayrama itibar etmeyip tatile gittiklerine inanıyor, öyle mi?
Öyle diyenler fena halde aldanıyor.
Aldanıyor çünkü onlar ülkede insanların yüzde kaçının Ramazan orucu tuttuğu hakkında sağlıklı bilgiye sahip değiller.
Bu oran yüzde doksanlara yaklaşıyor.
Ramazan orucu tutan insanların tamamına yakın kısmı ise bayramdan kaçma eğiliminde değil.
Modern hayatın her türlü dayatmasına rağmen bu insanlar akrabalarını, eşini, dostunu, komşusunu ihmal etmiyor. İslâm’ın getirmiş olduğu o büyük dayanışma duygusu hayatımızın hemen tamamına hâkim durumdadır.
İkide bir duyarız. Kötüye giden durumlar karşısında “Yahu niçin insanlar sokaklara dökülmüyor, niçin isyan etmiyorlar” diye.
Sokaklara dökülmüyorlar, çünkü her şeye rağmen onların bir güvenlik alanı, bir dost ve akraba çevresi var.
Anasını, ihtiyar babasını huzur evlerine götürüp bırakanlara iyi gözle bakılmıyor çünkü.
Medyanın çizdiği manzara aldatıcıdır.
Zaten bu aldatıcı manzaraya da kimsenin aldırdığı yok.
Türkiye’de zahirde olup-bitenler, televizyon ekranına yansıyanlardan ibaret değildir.
Ülkemizin nabzı sadece sosyete sütunlarında atmıyor. Bu sayfalarda gözükenler ihmal edilebilecek kertede millet hayatının kenarında duruyorlar.
Bu bakımdan “ah nerede o eski bayramlar” edebiyatı bıktırıcı olmaya başlamıştır.
Bütün bunları alt alta sıralayarak toplumda bir değişmenin ve yeni yönelişlerin hiç olmadığını iddia etmiyorum.
Sözüm sadece çizilen manzaranın üzerinedir. Bu manzara büyük tablonun bir köşesinde, çok küçük bir noktayı tanvir ederek onu bütün memlekete teşmil etmeye çabalıyor. Buna hayır diyorum.
Ramazan, bu ülkede yakın tarih söz konusu edilirse dünden daha fazla coşku ile karşılanıyor, daha büyük bir heyecanla yaşanıyor.
Bayram da öyle...
Aksini iddia edenler süpermarketlerin bakkallara beş çektiğini, YDH’nin seçim kazanacağını sananlardır. (Bu eski yazıya yeni bir ilave yapmak şart oldu. YDH, Cem Boyner ve arkadaşlarının kurduğu Yeni Demokrasi Hareketi partisidir. Kuruluş 1994, Genel Sekreter Kemal Anadol. Aklımda kaldığı kadarıyla açık toplum, çoğulculuk, serbest piyasa, özgürlük gibi liberal değerleri savunan bir hareket idi. Kadrosunda; Asaf Savaş Akat, Cengiz Çandar, Can Paker, Etyen Mahçupyan, Kemal Derviş gibi simalar vardı. Parti 1997’de kapandı.
Hey gidi günler, hey!..)
Evet, memlekette pop kaseti tüketen %5’lik dinamik bir kesim var, hatta bu kesimin bastırması sonucu “pop patladı” diyebilirsiniz.
Ama bu medyanın sesidir işte.
Ötede sesi çıkmayan %45’lik “halk müziği” dinleyen bir kesim var.
Mesele “sessiz yığınlar”ın sesini duyurabilmekte.