Sarışın
Neredeyse yıkılmakta olan ahşap konağın penceresinde bir yaşlı kadın. Kar gibi beyaz tülbendi, ince çerçeveli gözlükleri, doksandokuzluk tespihi ile cam gerisinde bir asalet heykeli gibi dalgın durmakta. Yerde...
Neredeyse yıkılmakta olan ahşap konağın penceresinde bir yaşlı kadın. Kar gibi beyaz tülbendi, ince çerçeveli gözlükleri, doksandokuzluk tespihi ile cam gerisinde bir asalet heykeli gibi dalgın durmakta. Yerde yıprandıkça güzelleşen, o nar kırmızıları, ceviz yeşilleri, çini mavileri ile bir Uşak halısı var. Güneş vurmuş par par yanıyor. Yangının ortasında sarışın kedi. Uzanmış uyukluyor. Salonun üç yanı sedir. Sedirlerde Eğin halıları, halı kaplı ot yastıklar, yastıklar üstünde kadının çeyizi ile gelmiş, patiska üzerine kanaviçe işlemeli yastık örtüsü. Örtüde menekşeler, sümbüller, arı kuşları.
Pencere pazar yerine bakıyor. Çay taşları ile döşeli pazar yerinde bir atlı beliriyor. Kır atın üstünde hilal bıyıklı, tığ gibi bir yiğit. Atının nalları kıvılcım sıçratıyor. Açın kapıları Osman geliyor. Gerneşe gerneşe aslan geliyor.
Gelsin. Konak baştan ayağa gül koksun. Konsolun üstünde lavanta. Mutfakta tarçın koksun.
Hayır. Bu konak ekşi ayran, çürük yumurta, idrar ve ölüm kokuyor. Hayır. Bütün bunları o sarışın kedi uyduruyor. Bak yine kaybolmuş. Nankör kedi. Sarışın, geze dolaşa, koklaya koklaya mutfağı, ambarı kolaçan ediyor. Konağı fareler bile terketmiş. Hayvan sessiz adımlarla merdivenleri inip, açık kapıdan çıkarak havuzlu çardağa ulaşıyor.
Çardak çökmüş, havuzda su kalmamış, güller kurumuş. Kedi yiyecek bir şey aranıyor. Yok. Şu dağ köyünde kalan, eski marabalardan kadın gelse de bir iki kap yemek yapsa. Kaç zamandır gelmiyor.
Osman Bey’i vurdular. Beylik koca bir çınar gibi devrildi. Kasaba dağıldı, ne ev kaldı ne ocak. Oğullar, torunlar çekip gitti. Bir bu yaşlı kadın, bir de onun gibi yuvasını terketmeyen öteki ihtiyar. Salkımsöğüt sokağının bitiminde oturuyor.