‘Bu iş bizden geçti’ diyenler için...
Hayat yolundaki belli başlı duraklarda insanın sadece birkaç kez ikbal treniyle karşılaştığı ve bu tren kaçtığı takdirde ikbal ve istikballe ilgili beklentiler ve ümitlerin ham hayale karıştığı...
Hayat yolundaki belli başlı duraklarda insanın sadece birkaç kez ikbal treniyle karşılaştığı ve bu tren kaçtığı takdirde ikbal ve istikballe ilgili beklentiler ve ümitlerin ham hayale karıştığı yönünde yaygın bir düşüncemiz vardır. Bu karamsar düşünce, “Çıkmadık candan ümit kesilmez” sözündeki görece iyimserliği bile buharlaştırır. Aklın rehberliğinde rasyonel olana yönelmekten ziyade, genellikle yoğun duygu ve coşkunun refakatindeki irrasyonellikle hareket etmeyi seven insanımız hayattaki imkânlar ve fırsatların pek çoğunu ıskalamış olmaktan yakınır ve muhtemelen tembelliğin konforundan vazgeçmemek için, çalışıp didinerek yeni fırsatlar kovalamak yerine “Bu iş bizden geçti” bahanesine sığınır. Ne var ki hayatımızda bir şeylerin değişeceğine inancımız kaybolduğunda enerjimiz biter, isteksizlik başlar ve zaman boşa akıp gider. Bu durumda, yaşayacaklarımızı ertelediğimiz gibi yaşam hevesimizi de çok büyük ölçüde kaybederiz. Oysa hayatta hiçbir şey için geç değildir. *** Bu gerçeği hem İslam ilim tarihinden ve hem de kendi hayat hikâyemden anekdotlarla örneklemem mümkündür. Mesela, ilmine ve düşünce sistemine derin hayranlık duyduğum İmam A’zam Ebû Hanife 1200 küsur yıl önce ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğu olarak yıllarca kumaş tüccarlığı yapmış ve âlim akranlarından çok sonra ilim hayatına adım atmıştır. Fakat sonuçta İmam Şâfiî tarafından, “İnsanlar fıkıhta Ebû Hanîfe’nin evlâd ı iyâlidir” diye anılmayı ve ilim sahasında “en büyük imam” olmayı başarmıştır. Üstelik son derece ilkeli duruşu ve zalimler karşısında eğilmez başıyla ismini tarihe kazıtmıştır.