Cahillerle tartışmayın; çünkü ben hiç yenemedim
Başlıktaki çarpıcı söz muhtemelen İmam el-Gazâlî’ye aittir. “Câhil” kelimesi genellikle “âlim” (bilgili) kelimesinin zıddı olarak kabul edilir. Oysa bu kelimenin türediği...
Başlıktaki çarpıcı söz muhtemelen İmam el-Gazâlî’ye aittir. “Câhil” kelimesi genellikle “âlim” (bilgili) kelimesinin zıddı olarak kabul edilir. Oysa bu kelimenin türediği “chl” (cehl) kökü İslam öncesi Arap dilindeki kullanımlarına göre “hoyratlık, nobranlık, saldırganlık, barbarlık” gibi manalara gelir. Dolayısıyla “câhil” nitelemesi öncelikle ve özellikle hoyrat, nobran, saldırgan kimseyi belirtir. Buna göre “câhil”in karşıtı, “âlim”den ziyade ihtiyatlı, ağırbaşlı, ahlâklı, medenî gibi anlamlar içeren “halîm”dir. “Cehl” ve “cehâlet” kelimesinin bu anlamda kullanımı bazı ayetlerde de görülebilir. Mesela Furkan 25/63. ayette Allah’ın has kullarının faziletli davranışları anlatılırken, “Onlar yeryüzünde ağırbaşlı şekilde yürürler, câhiller kendilerine sataşınca ‘selâm’ diye karşılık verirler” denilir. Câhillerin sataşmaları cahiliye devrindeki Arapların kimi zaman şiddet de içeren nobranca davranışlarına karşılık gelir.
***
Bu kısa izahtan sonra İmam Gazâlî’ye nispet edilen “Câhillerle tartışmayın; çünkü ben hiç yenemedim” sözü daha iyi anlaşılabilir. Câhillerle tartışmamayı salık veren bu sözün de yönlendirmesiyle ben burada vahyin mahiyetiyle ilgili görüş tercihimi “Mustafa Öztürk Kur’an’ı Muhammed uydurdu diyor” diye dillerine dolayıp son derece alçakça bir linç kampanyasına başlayan güruha cevap mahiyetinde hiçbir şey yazmayacak ve onlarla asla tartışmayacağım. Kaldı ki kimin hangi konuda nasıl düşünmesi ve hangi görüşü tercih etmesi gerektiği hakkında resmî din kurullarımız gerekli görüşleri hiç gecikmeden yayımladığı gibi bazı hocalarımız da ulema mahkemesi kurup mürtedin hükmünü tartışıyor. Bu sebeple, dinî ve ilmî meseleler hakkında konuşma ve yazmayı şimdilik bu otoritelere(!) havale edip İslam tarihindeki sayısız linç kampanyasından biri hakkında birkaç tarihî anekdot aktarmak daha isabetli görünüyor.
Tefsir tarihindeki en büyük isimlerinden biri olan ve hatta “tefsirin babası” sayılan Ebû Ca’fer et-Taberî Bağdat’taki câhil Hanbelîler ve Zâhirîlerin kendisine yönelik iflah olmaz husumetleri yüzünden büyük eziyetler çeker. Ahmed b. Hanbel’i fakih olarak görmemesi ve bilhassa İhtilâfü’l-Fukahâ (Fakihlerin Görüş Ayrılıkları) adlı eserinde onun fıkhî görüşlerine yer vermemesi Hanbelîleri öfkelendirir. Taberî’nin İsrâ suresi 79. ayette geçen “makâm-ı mahmûd” lafzını Hanbelîlerin “Hz. Peygamber’in arşta Allah’ın sağ yanında oturacağı makam” diye açıklamalarını kabul etmemesi bazı kaynaklarda bu husumetin bir diğer sebebi olarak zikredilir.