Kadere rıza göstermemek
Bu yazının “İslam’daki inanç esasları arasında kader ve kazaya yer var mı yok mu?” gibi bir meseleyle alakası yoktur. Kadere iman, burada anlatmak istediğimiz mesele açısından ayrı bir konudur. ...
Bu yazının “İslam’daki inanç esasları arasında kader ve kazaya yer var mı yok mu?” gibi bir meseleyle alakası yoktur. Kadere iman, burada anlatmak istediğimiz mesele açısından ayrı bir konudur. Mâtürîdî ve Şiî kelamcıların ekseriyetince kader “Allah’ın tüm varlıklar ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesi”, kazâ da “Allah’ın varlıklar ve olaylara ilişkin ezelî planını gerçekleştirmesi” şeklinde tanımlanır. Buna mukabil Eş’arî kelamcıların çoğunluğuna göre kazâ Allah’ın ezelî hükmü, kader ise varlıklar ve olayların kazâya uygun olarak yaratılıp dış dünyada gerçeklik kazanmasıdır. Kader ve kazâ Mu’tezile kelamında sorumluluk doğuran beşerî fiillerin dışında tutulur ve dolayısıyla “insanlara ait fiillerin hükmünü açıklamak” diye tanımlanır. İslam’ın ilk yüzyıllarından beri kader ve kazâ ile ilgili birçok problem kelamcılar arasında tartışılır; bu problemlerden biri de kadere rıza gösterme konusudur. Bazı âlimlere göre kader ve kazânın her türlüsüne rıza göstermek gerekir. Bazı âlimler de kader ve kazâya rıza göstermenin farz değil müstehap olduğu kanaatindedir. Çünkü bir şeyin farziyyeti o şeyin kesin bir dinî delile dayanmasını gerektirir. Hâlbuki kader konusunda böyle bir delilin mevcudiyeti söz konusu değildir.