Kefen-berduş Neyzen ve Âh u Zâr
Neyzen Tevfik, “Hiçoğlu Hiç” başlıklı bir yazıdaki dokunaklı anlatımla yersiz yurtsuz, neyi göğsünde, evi omzunda “hane-berduş” bir şahsiyettir. Neyzen hem “meyzen” hem...
Neyzen Tevfik, “Hiçoğlu Hiç” başlıklı bir yazıdaki dokunaklı anlatımla yersiz yurtsuz, neyi göğsünde, evi omzunda “hane-berduş” bir şahsiyettir. Neyzen hem “meyzen” hem “heccav”dır ama aynı zamanda feylesof kıvamında bir şahsiyettir. Ama gelin görün ki bizim “kaba softa ham yobaz” taifesinin nazarında muhtemelen sefil, rezil ve serserinin tekidir. Hâlbuki Neyzen, velilik ile delilik arasındaki imtiyaz farkını ortadan kaldıran biraz kalenderî biraz melâmî meşrep bir derviş gibidir. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’ye “şeyh-i ekfer” diyenden, Ömer Hayyam’ın “mey/bâde” sembollerini bildiğiniz şarap zanneden nobranlar “kefen-berduş” Neyzen’imizi de ancak rezil ve sefil biri olarak algılayabilir. Nadanlık, nobranlık, çapsızlık ve vasatlık ne yazık ki mebzul miktarda Kadızadeli müsveddesinin cirit attığı bu topraklarda hem insanlık hem de o güzelim müslümanlık için gerçekten çok yakıcı bir imtihandır. Neyzen’in en yakın ve samimi dostlarından biri, Mehmet Akif Ersoy’dur. Neyzen “Üstadım, rehberim” diye andığı Mehmed Âkif’ten Arapça ve Farsça dersleri almış, kendisi de Âkif’e ney dersleri vermiştir. Hayatı boyunca yaşadığı büyük hayal kırıklıkları, insanoğluna derin kırgınlıkları yüzünden izbe meyhanelere dadanıp “kefen-berduş” bir hayatı sürüklemeye çalışan Neyzen, Mehmed Âkif’in ısrarlarına rağmen bâdeden vazgeçememiş, ama sırf Âkif’i görmek için ikinci defa Mısır’a gitmeden de edememiştir. Neyzen’in masiyeti elbet kendinedir; rûz-i mahşerde hesap verecek olduğu yegâne mercii de hiç şüphesiz Yüce Mevla’nın kendisidir.