Kur’an vahyinin inzal keyfiyetine...
Arap şairi Mütenebbî sıtma hastalığına yakalanmasıyla ilgili olarak, “e-binte’d-dehri indî küllü bintin fe-keyfe vasalti enti mine’z-zihâm” (Ey Bela! Feleğin tüm bela ve musibetleri...
Arap şairi Mütenebbî sıtma hastalığına yakalanmasıyla ilgili olarak, “e-binte’d-dehri indî küllü bintin fe-keyfe vasalti enti mine’z-zihâm” (Ey Bela! Feleğin tüm bela ve musibetleri başımdayken bu yoğun musibet trafiğinde sen bana ulaşmayı nasıl başardın?) diye yakınır. Onca fiziksel sıkıntımın arasında birtakım dinî gruplar da ne yazık ki benim püsküllü belamdır. Malum, belli bir dinî grup epey zamandan beridir bizi mutlaka saf dışı edilmesi gereken bir düşman olarak gözüne kestirmiş ve organize halde hücuma geçmiş durumdadır. Son hücum, birkaç sene önce düzenlenen Cihad sempozyumuna ait kitaptaki irticali müzakereler arasında yer alan konuşmamın önünü arkasını kesip “Tarihselci Mustafa Öztürk Tevbe Suresini İnkâr Ediyor” başlığıyla sosyal medyada yayımlama ve linç kampanyası başlatma tarzındadır. İrticali konuşma sırasında insan meramını tam anlatamayabilir veya maksadını aşar tarzda anlaşılabilecek ifadeler kullanabilir; ancak bu tür ifadelerden hareketle bir müslümanı “ayet/sure inkârcısı” diye yaftalamak insaf ölçüsüyle bağdaştırılabilir bir tavır değildir. Bize yönelik linç kampanyasına medar olan husus, vahyin mahiyetine dair görüşlerimle alakalıdır. Kur’an’ın Allah kelamı olduğu İslam dairesi içinde tartışmaya açık bir konu değildir. Kur’an elbette ilâhî bir vahiydir. Ancak vahyin nüzul-inzal keyfiyeti ve Hz. Peygamber’e intikal şekli öteden beri tartışılan bir meseledir.