15 Temmuz’dan daha güçlü ve sinsi tehlike: İstanbul Sözleşmesi
Yoksa bu sözleşmenin içeriğine vakıf olan birisinin başını yastığına gönül huzuru içinde koyabilmesi mümkün değil.
Bugün 15 Temmuz.
Ülkemiz ve milletimizin büyük bir var olma mücadelesi verdiği ve adeta destan yazdığı zaferin üçüncü yılı. Üç yıl önce millete ve devlete hainlik edenler çirkin emellerine kavuşamadılar.
Muhtemelen bundan sonraki denemelerinde de amaçlarına ulaşamadan milletin tokadını yiyecekler. Ancak bugün 15 Temmuz hain darbe girişiminden daha güçlü ve sinsi bir tehlike ile karşı karşıyayız.
Daha önceki iki yazımda kaleme almaya ve toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini anlatmaya çalıştığım İstanbul Sözleşmesi yukarıda da ifade ettiğim gibi 15 Temmuz hain darbe girişiminden daha güçlü ve sinsi bir tehlike.
Güçlü, çünkü bu sefer arkasına Avrupa Birliği gibi bir gücü almış. Sinsi çünkü cepheden saldırmıyor, dolambaçlı yollar kullanıyor ve toplumdan kendini çok iyi bir şekilde gizliyor.
Toplumun temel dinamiklerini hiç hissettirmeden adeta kurt kemirir gibi kemiriyor.
Öyle zannediyorum ki bu güçlü ve sinsi düşmana karşı milletin 15 Temmuz’da olduğu gibi topyekûn ve sert bir şekilde karşı çıkmamasının ardında bu sözleşmenin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması yatıyor.
Yoksa bu sözleşmenin içeriğine vakıf olan birisinin başını yastığına gönül huzuru içinde koyabilmesi mümkün değil.
Bu yazımda İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği hakkında satır başları halinde olsa da bilgi vermeye çalışacağım. Öyle zannediyorum ki bu bilgileri okuduktan sonra dehşet içerisinde ürpereceksiniz.