Karneyi velilere verelim
Okullar en hareketli zamanlarını yaşıyor. Öğrencilerden çok veliler gelip gidiyor okula. Belki de bir dönem okula uğramayan veliler okulun son günlerinde ziyaret trafiğini sıklaştırıyorlar.Elbette bu ziyaretlerin...
Okullar en hareketli zamanlarını yaşıyor. Öğrencilerden çok veliler gelip gidiyor okula. Belki de bir dönem okula uğramayan veliler okulun son günlerinde ziyaret trafiğini sıklaştırıyorlar.
Elbette bu ziyaretlerin amacı hâl, hatır sormak için değil. Öğretmenlerin hâl ü pür melali nedir diye bakmak için hiç değil. E-okul sistemine düşen notlardan hoşnut olmama halinin veliye yaptığı yan tesirin bir yansıması bu ziyaretlerin sebebi.
Ziyaret demek de ne kadar doğru düşünmek gerek. Çünkü açıkça hesap sorma seansları ile karşı karşıya kalıyor idareciler ve öğretmenler.
En hafif söylemle, “Ne hakla benim çocuğuma bu notu verebilirsiniz?” ile başlayan bir muhabbet girişimine tanık olan öğretmenler, bir kademe sonra “ Zaten siz benim çocuğumun değerini bilemediniz.” ile sonlanan bir sahneyi yaşıyorlar.
Herkesin çocuğu biricik. Buna şüphe yok. “Benim rüzgârdan sakındığım, sabahlara kadar başında beklediğim biricik yavruma nasıl olup da kızar, nasıl zayıf verir öğretmen?” cümlesi artık okulların duvarlarında en sık yankılanan veli cümlesi olarak iyice dimağlara yerleşti.
Not önemli. Durum böyle olunca da kimse aşağılarda arz-ı endam eden bir notu evladına yakıştıramıyor. Herkes en yüksek notun peşinde. “100 verseniz ne olur. Bu kadar cimri olmayın lütfen.” diyen bir velinin bu ricasını can-ı gönülden kabul eden ve bol keseden 100 dağıtan öğretmen her şeyiyle en iyi öğretmen.