Bu gün el sıkışma günü...
Bu gün çok güzel bir gün. Kendinize iyi bir çay demleyin, uzun uzun kahvaltı edin, şöyle gerine gerine gazetelerin hafta sonu ve magazin eklerini okuyun. Aylardır uyandığımız o gergin sabahlar geride kalsın. Bahar artık...
Bu gün çok güzel bir gün. Kendinize iyi bir çay demleyin, uzun uzun kahvaltı edin, şöyle gerine gerine gazetelerin hafta sonu ve magazin eklerini okuyun. Aylardır uyandığımız o gergin sabahlar geride kalsın. Bahar artık ruhumuza da gelsin.
Sonra aynı güler yüzle sandığa gidin. Güzel, güneşli bir gün olacak, sokaklarda keyfini çıkarın... Ben seçim günlerini okuldaki sınav günlerine benzetirim. Öncesi çok stresli, sıkıntılıdır. Ancak o gün geldi mi arkasındaki ferahlıkla birlikte gelir. En azından benim için hep öyleydi. Sınav nasıl geçerse geçsin bitmiş olmasının yarattığı rahatlamayı bu gün her gergin dönemimde kendime hatırlatırım.
Aylardır bu referandumda oyumun rengi ve sebepleri üzerine yazıyorum, konuşuyorum. İnandıklarımı anlatmaya dilim döndüğünce gayret ettim ama şunu da hep hatırlattım: Sandıktan ne çıkarsa çıksın sonuç hepimizin sonucudur, değerlidir. Bununla mutlu olacağız, bununla yaşayacağız. Ve hatta birbirimize daha çok sahip çıkarak yaşayacağız. Zira çok didiştik, mesafeleri çok açtık. Bu, böyle olmamalı. Yarın farklılıklarımızı kabul ederek el sıkışmalıyız. Hiç birimiz diğerimizin düşmanı değiliz, bunu hatırlamalıyız...
2017’de, 7. referandumda
Bu gün Türkiye Cumhuriyeti’nin 7. referandumuna gidiyoruz . İlk ikisi darbe anayasalarını onaylatma referandumları idi maalesef. 27 Mayıs darbesinden sonra hazırlanan anayasa 9 Temmuz 1961’de sandığa gitmiş, yüzde 61 ile geçmişti. İkinci referandum ise 12 Eylül darbesinden sonra Kenan Evren’in hazırlattığı 1982 Anayasası’nı oylama referandumu idi. Yüzde 91 gibi rekor bir oyla geçmişti.
Ardından 1987’de Özal, bence siyasi tarihinin en büyük yanlışı ve ayıbına imza atarak 12 Eylül’de darbenin getirdiği siyasi yasakların kalkmaması yönünde referanduma gitme kararı aldı. Ancak seçmen az bir farkla da olsa yasakların kalkması yönünde oy kullandı. Bir yıl sonra, 1988’de ise Özal bu kez erken seçimlerin öne alınıp alınmaması ile ilgili bir referanduma götürdü Türkiye’yi. Anavatan’ın oylarının azalma eğiliminde olduğunu görmüş ve seçimleri kışa almak istemişti. Ancak seçmen buna yüzde 65 ile ‘Hayır’ dedi.
21 Ekim 2007’de ise dönemin ordu ve yargı içindeki vesayetçi güçleri cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahil olmaya kalkınca Ak Parti buna direndi, erken seçime gitti ve cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönünde bir anayasa değişikliği için ülkeyi sandığa götürdü. Sonuç yüzde 68.95 ‘Evet’ti. 12 Eylül 2010’da ise anayasanın 26 maddesinin değişmesi için sandığa gidilip yüzde 57 ile bu öneri kabul gördü.