TSK, geçmiş yanlışlar, gelecek hatalar...
Çarşamba günü TSK’dan YAŞ kararlarıyla ihraç edilenler ile ikili ya da üçlü kararnameyle atılanları yazmıştım. YAŞ mağdurları için 2011’de bir kanun...
Çarşamba günü TSK’dan YAŞ kararlarıyla ihraç edilenler ile ikili ya da üçlü kararnameyle atılanları yazmıştım. YAŞ mağdurları için 2011’de bir kanun çıkarıldığını, 1600 civarında olan ihracın yaklaşık 1000’inin geri döndüğünü hatırlatmıştım. Kararname mağdurlarında ise durumun başka olduğunu söylemiştim. Yaklaşık 3500 kararname mağduru var ve bunların neredeyse hiçbirine dönüş yolu açılmadı.
O yazıdan beri adeta mektup ve telefon bombardımanına tutuldum. TSK’da farklı zamanlarda, farklı gerekçelerle çok büyük mağduriyetler yaşandığını biliyoruz ancak tekil hikâyeleri dinlemek işin vahametini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Bilindiği gibi, çok büyük sayıda laikçi zihniyet tarafından ihraç edilmiş TSK mensubu var. Eşinin başörtüsü, namaz kılma gibi gerekçeler en sık karşılaşılanlar. Özellikle son dönemde FETÖ de kendine yer açmak için ciddi sayılarda tasfiye yapmış. Ve bunun için onlar da başörtüsünü, namazı, orucu bahane kullanmış! İkili-üçlü kararnameyle atılan çok sayıda FETÖ mağduru var. Onların gönderdikleri mektuplarda hem eski askeri vesayet rejiminin cuntacılarının hem de Gülenist cuntacıların nasıl hedefi haline geldiklerini anlatıyorlar. 15 Temmuz’dan tutuklanan yüksek rütbelilerin birçoğu söz konusu kararnamelerin imzacıları.
Solculuktan atılan da var. Onlara da iftira atılmış, ihraç edilmişler. Bir de ‘ahlaki’ gerekçeler adı altında mağdur edilmişler var ki onların içinden isim vermeden ibretlik bir hikâye anlatacağım...
Problem esasen komutanların inisiyatif alanının genişliğinden kaynaklanıyor. TSK belli objektif kriterlerin esas alındığı ve insanların ideolojileri ya da yaşam tercihlerinin rol oynamadığı bir kurum olarak dizayn edilmedikçe aynı problemler farklı başlıklar altında karşımıza çıkmaya devam edecek maalesef...
Kararname mağdurlarıyla ilgili gerçekler
Kararname mağduru olan TSK personelini kamuoyunda resen emekliler olarak da biliyoruz. Peki, nedir bu işin arka planı? Bu kategoriye girenler emekli olmuşlar mıdır? İşte bazı gerçekler...
1) Haklarında memuriyetten çıkartılmayı gerektiren mahkeme kararı yok. Memuriyetten çıkarılmayı gerektiren mahkûmiyet kararı olanlar tart-ihraç cezası alır. Resen işlemi keyfi bir uygulama. Zaten ‘resen’in kelime anlamı kendi başına, danışmadan demek.
2) ‘Resen emeklilik’ tabirinin emeklilikle bir ilgisi yok. Bu insanlar emekli edilmiyor ki, hiçbir haklarını almadan kapının önüne konuyorlar.
3) Hukukçuların neredeyse tamamı, sivil otoriteyi temsil eden meclis komisyonları ve AYM-AİHM’nin kararları AYİM’nin (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) taraflı, hukuki zeminden uzak ve askeri vesayetin ürünü bir kurum olduğunu ortaya koyuyor. Halbuki resen emeklilere hak arama noktası olarak yalnızca burası gösterilmiş. AYİM’nin üst mahkemesinin olmadığını, kararına itiraz merciinin yine kendi olduğunu hatırlatmak gerek. Kısacası, kararname mağdurlarına yargı yolu açık demek yalnızca kâğıt üzerinde doğru.
4) Kararname mağdurları tam da bu nedenle YAŞ mağdurlarından daha dezavantajlı durumdalar. Onlara yargı yolu açık göründüğü için 2011’de çıkan 6191 sayılı kanundan yararlanamadılar.
IŞİD tarafından kaçırılan astsubayın dramı
Birçok hikâye içinde en çarpıcı olanlardan birini paylaşayım. Belki hatırlarsınız, 1 Ocak 2015’te Kilis sınırında IŞİD bir askeri kaçırmıştı. İşte o asker bana bir mektup gönderdi. Kısaca şöyle diyor:
“İsmim Özgür Örsün. Astsubayım. Kilis Öncü Hudut Karakolu’nda takım astsubayı olarak görev yaparken IŞİD tarafından kaçırıldım, Suriye’de bilmediğim bir yerde 4 gün esir tutulduktan sonra MİT görevlilerine teslim edildim. Bu olay sonucunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu tarafından TC ve TSK’nın itibarını zedelediğim gerekçesiyle meslekten ihraç edildim. Başkanlığını 15 Temmuz’dan