Yüzde 1’le, yüzde 2 ile değişen rejim, yüzde 1’le, yüzde 2 ile yine değişir
Çok ilginç bir seçim dönemi ve seçim gecesi geçirdik ve AKP sonunda, iktidara geldiğinden beri arka planda istediğini elde etti ve emperyalist bir tuzak olan gizli ajandasını gerçekleştirdi. Türkiye, bir yarı...
Çok ilginç bir seçim dönemi ve seçim gecesi geçirdik ve AKP sonunda, iktidara geldiğinden beri arka planda istediğini elde etti ve emperyalist bir tuzak olan gizli ajandasını gerçekleştirdi. Türkiye, bir yarı şeriat ülkesi olma yolunda çok kritik eşiği geçti ve; Egemenlik Kayıtsız, Şartsız Milletindir’in tecellisi TBMM, artık işlevsiz hale geldi. Halkın %100’ünün seçtiği TBMM’nin 600 Milletvekili, halkın %52’sinin seçtiği Cumhurbaşkanı’ndan daha az yetkiye ve güce sahip artık. %52, %100’den daha güçlü hale geldi. Bunun adı siyasi darbedir ve karşı devrimdir, demokrasiyi kullanarak demokrasiyi ortadan kaldırmaktır ve Anayasa’mıza aykırıdır…
AKP, istediğini elde edene dek neredeyse her 12 – 13 ayda bir zorlama seçim veya referandum yaptı. Her seferinde de seçim tarihlerini, sinsi mühendislik hesaplarıyla, okulların açık olduğu, çoğunluğun yaşadığı yerde olduğu zamanlarda değil, demokrasinin işletilmesi için en yanlış zamanları belirleyerek seçimleri yaptırdı. Hem hepimizi seçim sersemi etti hem de bu sersemlikten istifade ederek, %1 – %2 oy farkla 95 yıllık parlamenter demokrasimizi sona erdirmeyi başardı. Doğrusu ya, kendileri açısından bu müthiş başarılarıyla ve Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet’e, TBMM’ye vurdukları bu öldürücü darbeyle ne kadar övünseler az. 50 yaşındayım ve eski Türkiye’nin laik okullarından çok iyi bir Atatürkçü eğitim alarak yetiştim, asla ihtimal vermezdim Siyasal İslamcıların bir gün bunu başarabileceklerine ve Atatürk Türkiye’sinde, parlamenter demokrasiden vaz geçip tek adamcılığı seçecek bir %50 – 52 bulabileceklerine…
Siyasal İslamcı AKP, kendi kitlesini türlü din istismarı numaralarıyla ümmetleştirerek, AKP’nin yaptığı hiçbir şeyi sorgulamayan bir cemaate dönüştürdü. Ülke kaynaklarından besleyerek çeşitli seviyelerde rüşvete ve avantaya alıştırarak kendine bağımlı kıldığı ülkenin yaklaşık yarısını, kökten nefret ettiği laik Cumhuriyete ve kuvvetler ayrılığının temeli parlamenter demokrasiye karşı bu ölçekte konsolide etmeyi sonunda başardı. Bu hedefe ulaşabilmek için, hepimizin gözü önünde sayısız Anayasal suç işledi. İlk günden itibaren, ehliyete ve liyakata bakmadan devletin bütün makamlarına kendi yandaşlarını atadı, yerleştirdi. Bu süreçte o makamları ehil bir şekilde yöneten ama taraf olmayan, biat etmeyen kıymetli insanları sistemin dışına attı. Seçimlerde sahtekarlığı kolaylaştırmak için parmak boyasını kaldırdı, mühürsüz oyları geçerli hale getirdi, OHAL koşulları altında devleti AKP’nin emrine vererek parti devleti olarak referandum ve seçim yaptı, kurduğu sandık demokrasisini sandıklı diktatörlüğe dönüştürdü ve yıkıcı hedefine ulaştı, reisini olağanüstü yetkilerle başkan seçtirmeyi akıl almaz bir şekilde başardı. Türkiye kendi seçilmiş diktatörünü seçti ve ne yazık ki bunun bedelini hep birlikte ödeyeceğiz…
Ben kendi adıma kendisinin işlediği onca suça, yaptığı onca yanlışa rağmen seçilmeyi başardığı Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da söylemiştim; kendisine asla oy vermediğim AKP genel başkanı benim Cumhurbaşkanım olamaz diye, şimdi de aynı şeyi söylüyorum; kendisi benim başkanım da olamaz…
Atatürk; Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek en büyük emelimdir, der. Atalarımızın kurduğu şanlı Osmanlı İmparatorluğu’nun, çağın gerisinde kalıp nasıl işgal edilerek yıkıldığını ama teslim olmayı asla kabul etmeyen, asla pes etmeyen sadece tek bir adamın müthiş iradesi, dehası, cesareti, teşkilatçılığıyla ve yorgun, bezgin, umutsuz kitlelere umut ve moral aşılayıp harekete geçirebilme kabiliyetiyle, hem askeri zaferle çok güçlü işgalcileri nasıl kovduğunu, geride kalan yıkıntının küllerinden var ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl kurmayı başardığını, saltanattan ve hilafetten kurtarıp Cumhuriyete dönüştürdüğü rejimi, 15 yıl kalan ömründe nasıl çağdaş dünyaya yetiştirdiğini çok iyi biliyorum. Cumhuriyetin kökleri, benim kalbimin de en derinlerine dek köklerini uzatmıştır. Kendi adıma, 50 yılını dolu dolu ve gurur duyarak yaşadığım, 95 yıllık parlamenter demokrasimize, Cumhuriyetimize, alavere, dalavereyle vurulan bu dinci darbeyi, geçici bir toplu hezeyan olarak değerlendiriyorum ve bu sonucu asla kabul etmiyorum…
Büyük fedakarlıkların ve büyük mücadelelerin sonucunda, Atatürk’ün silah arkadaşlarıyla birlikte kurarak hepimize armağan ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, %1, %2 gibi önemsiz bir farkla rejiminin değiştirilmesine asla razı gelmeyeceğim ve asla sindirmeyeceğim. Biricik Cumhuriyetimize tekrar kuvvetler ayrılığını, parlamenter demokrasiyi ve bağımsız yargıyı, demokratik yollarla, sandıkla, seçimle geri getirinceye kadar da, bu yolda çalışan herkesle iş ve güç birliği yapacak ve bütün gücümle bu uğurda mücadele edeceğim…