Vakar ki bize en çok yakışandır
Kuşkusuz zor bir dönemden geçiyoruz. Türkiye, gerek kendi iç sorunları ve dengeleri, gerekse bölgesel ve küresel ölçekte yeniden şekillenen denge oyunu üzerinden sıkıntılı günler...
Kuşkusuz zor bir dönemden geçiyoruz. Türkiye, gerek kendi iç sorunları ve dengeleri, gerekse bölgesel ve küresel ölçekte yeniden şekillenen denge oyunu üzerinden sıkıntılı günler yaşıyor.
Böyle zamanlarda belki de en zor olan, verdiğiniz mücadele kadar, kendi değerleriniz üzerinden tarif ettiğiniz duruşunuzu korumaktır. Hiçbir mücadele, onu verenlerin duruşundan ayrı ele alınamaz.
Son birkaç yıldır siyasetten hayatın tüm alanlarına kadar her yerde muazzam bir gerilim var. Bu gerilim bir yandan var olan ayrşmaları derinleştiriyor; diğer yandan yenilerini üretiyor ne yazık ki. Türkiye’nin nereye gideceği ve bu yolculuğun kimin lehine ya da aleyhine olacağı kavgasında herkesin bir safı var elbette. Herkes dünyaya nasıl baktığına, zihninde ve kalbinde nasıl bir değerler bütünü taşıdığına veya taşımadığına göre safını belirliyor.
Ama hayat safınızı belirlemekten ibaret değil. En az seçtiğiniz yer kadar değerli olan, az önce ifade etmeye çalıştığım ‘duruş’. Onu koruyamadığınız takdirde kiminle ve hangi değer adına mücadele ettiğinizin önemi kalmıyor. Bir bakıyorsunuz ki onlara benzemişsiniz. Hatta bir bakıyorsunuz ki aslında onların istediği de sizin o duruşunuzu kaybetmeniz.
Dileyen yanlış anlayabilir, doğrusu umrumda değil. Mücadele etmemekten, seyirci kalmaktan, size tokat atana diğer yanağınızı çevirmekten söz etmiyorum. Böyle bir hale katlanmak zilletin ta kendisidir. Ama eğer yazık ki pek hatırlamadğımız kavramlarımızla konuşursak, bize en çok yakışanın ‘vakar’ olduğunu görebiliriz.