Bana az biraz izin!
Adana'da büyüdüm. Çukurova'nın bin bereket altın toprağından akan Seyhan ile Ceyhan nehirlerinin hikayelerini bütün Adanalılar gibi ben de bilirim. Seyhan ile Ceyhan şimdi ayrı ayrı akıyorlar. Başlangıçta...
Adana'da büyüdüm. Çukurova'nın bin bereket altın toprağından akan Seyhan ile Ceyhan nehirlerinin hikayelerini bütün Adanalılar gibi ben de bilirim. Seyhan ile Ceyhan şimdi ayrı ayrı akıyorlar. Başlangıçta bir tek akar suydular. Sonra ayrıldılar. Tekrar birleştiler. Ayrıldılar. Birleştiler. Altı kez ayrıldılar. Okurlar ile yazarlar, ayrı ayrı akan nehirlerdir ama her doğan gün buluşurlar, birleşirler, paylaşırlar, dayanışırlar.
Aynı denize akarlar.
Geldik temmuz ayına.
Bana az biraz izin.
Ay sonuna doğru döneceğim. Tekrar birleşeceğiz. Bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Bıraktığımız yer neresi derseniz; çok çetin, ağır, zor, çetrefil, ufkun puslu ve dumanlı olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Bölgemiz kan içinde.
Coğrafyamız sancılı.
Eskinin emperyalist bugünün küresel güçleri, Türkiye'yi de haritası değiştirilecek bölge ülkesi sınıfına koydular. Türkiye yalnızlaştı, dostu olmayan ülke haline geldi, getirildi. İçeride Yürüyen Kemal'in arkasında “bıçak kemiğe dayandı adımları” başladı ve toplumun her kesiminden kararlı ve çok seviyeli destek buldu çünkü “adaleti iktidarın çekici haline getirip darbeci dinci Fetullah'ın başına vuracağız” diye yola çıkanlar, çekici iktidarı eleştiren ve ruhlarında hürriyet olan insanlara vurma kurnazlığına saptılar.