İstanbul’u kaybedebilir çünkü!..

Berbere gidiyor. Taksi duraklarına. Emekli kahvelerine. Cami avlularına… Oy istiyor. “İstanbul bizim işimiz” diyerek insanların kendisine yeniden “güvenmesini” sağlamaya çalışıyor. Derin bir yara...

Berbere gidiyor.
Taksi duraklarına.
Emekli kahvelerine.
Cami avlularına…
Oy istiyor.
İstanbul bizim işimiz” diyerek insanların kendisine yeniden “güvenmesini” sağlamaya çalışıyor.
Derin bir yara açtı.
Hem kendini yaraladı.
Hem Türkiye’yi…
Açtığı yarayı gizliyor.
Meclis’i yönetiyordu. Yani bütün Türkiye’yi temsil eden 81 kentten seçilmiş gücün başkanıydı. Halka söz vermişti. Meclis (yasama gücü) bağımsız olacak, Saray’daki Başkanın ağzına bakmayacak. Meclis, sadece yasalar yapacak. Saray’dan haksız yaptırım olursa dik duracak, yanlışı varsa dur diyecekti. Böylelikle erkler (yasama-yürütme-yargı) ileri demokrasilerde olduğu gibi Türkiye’de de birbirinden bağımsız çalışacaktı.
Sözünde durmadı.
Meclis’i bıraktı.
Belediyeci olacak.

★★★

Niçin yaptı?
Ünlü olmak içinse…
Zaten ünlüydü.
Zengin olmak içinse…
Çoktan zengin olmuştu.
Halka hizmet içinse…
Meclis zaten hizmet içindi.
Meclis’i bırak.
Belediyeciliğe razı ol.
Ağır ruhsal çöküş.
Manevi yıkılış var.
Meclis’te olmak bir anlam ifade etmekten çıktıysa bunu halkın önünde dürüstçe açıklaması gerekirdi. Ondan bu beklenirdi. Çünkü süreci Reis ile birlikte hazırlamış, 2010 yılından 2017 yılına kadar süren bin bir ince taktik ve atraksiyon sonunda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne kapı aralayacak Anayasa değişikliği için “halktan onay” isteyen ikinci memleket büyüğü kendisi olmuştu. Referandum yapıldı halkın yarısı ucu ucuna “evet” dedi.
Başkanlık geldi.
Canla başla istediği “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” kuruldu, ilk 100 günlük programını açıkladı. 100 gün bitti. Verilen sözlerin hiç biri doğru çıkmadı.
200 gün de bitti.
O, Meclis’ten kaçtı.

★★★

300 güne gidiyoruz.
Ortada bir sistem varmış gibi herkes birbirine rol yapıyor. Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sisteminde her şey “Saray’daki Başkan’a” bağlandı.
Başkan istedi!
Başkan hedefledi!
Başkan talep etti!
Her sözü kanun sayılıyor. Oysa referandum sırasında halka “Meclis, kendi özgür iradesiyle hareket edebilecek” sözünü vermişlerdi. Doğru çıkmadı. 300 günden gün yemeye başladık. Meclis’teki milletvekillerinin henüz bir tek yasayı Saray’dan işaret almaksızın yapabildiklerine şahit olmadık. Belediye Başkanı adaylarını da Saray belirledi. İktidar partisi belediye başkanları seçildikleri şehrin başkanı şeklen olacaklar. Gerçekte Saray’ın iki dudağı arasından çıkacak söze bakacaklar. Türkiye’ye post modern saray vesayeti ve sivil jakobenizm (halka rağmencilik) gömleği giydirildi.
O bunları seyrediyor.
“Yapmayalım” deseydi.
İstanbul seçmeni onu anlamaya çalışacaktı. Çünkü “savaşta değiliz-aramızda kan davası yok- beka sorunuyla ilgili endişe duymuyorum” diyen olumlu mesajlar da veriyor. Ama Meclis’i itibarsızlaştırdı sonra da bırakıp İstanbul’a iltica etti. İstanbul’u bu yüzden kaybedebilir. Rakibi bir güven rüzgarı yarattı, rüzgarını yayıyor. Ekrem İmamoğlu, “post modern saray vesayetine emir kulu olmak” değil İnsana ve Doğaya Yatırım” sözü veren bir İstanbul yönetimi vaat ediyor.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
En kalpten sivil sesleniş: Atatürk’ün askerleriyiz! 04 Eylül 2024 | 1.314 Okunma Fasulye! 02 Eylül 2024 | 1.574 Okunma Aş bunları aş! 28 Ağustos 2024 | 1.341 Okunma Ağustosun büyük yalanları... 09 Ağustos 2024 | 1.365 Okunma Mavi Vatan’ın tarihi! 31 Temmuz 2024 | 1.286 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar