Rant memesini kesmeli!
Sen enişteme, dünürüme, kardeşime, oğluma “MAN Adası” şirketini sorarak beni vurmaya kalkarsan ben de sana “imar rantından peydahlanan” haksız kazanç üzerinden ateş ederim. Suçlayan mı...
Sen enişteme, dünürüme, kardeşime, oğluma “MAN Adası” şirketini sorarak beni vurmaya kalkarsan ben de sana “imar rantından peydahlanan” haksız kazanç üzerinden ateş ederim.
Suçlayan mı haklı?
Suçlanan mı dürüst?
İki taraf da savcılık oldu.
Kapkara bir tablo oluştu.
İki taraf da birbirine “haysiyet cellatlığı yapmak” üzerinden ateş ediyor. Çok açık; bu kara tablonun altında “siyaseti zenginleşme aracı yapmak” yatıyor. Cumhurbaşkanı ya da muhalefet partisi başkanı, Başbakan ya da bir belediye başkanı, bakan ya da milletvekili yakınları kısa zamanda zengin olabiliyorsa; bakıyorsunuz kökünde “imar rantı- şehir arsası rantı” var.
Adı halk seçti oluyor.
Çürüme burada başlıyor.
Ne yapmalı?
Öyle bir model bulmalı ki, “şehrin neresine imar verileceği, kaç kat verileceği, metro hattının nereden geçeceği, nerenin yeşil alan kalacağı, nerenin ticarete açılacağı” yetkisi politikacıdan alınmalı. İmar yetkisi, onu zenginleşme aracı yapmayacak bir “kente ihanet etmeyecekler heyetine” verilmeli.
* * *
Böyle bir model var.
Uygulanıyor.
Şehir betonlaşmıyor.
Tarihi zedelenmiyor.
Politikacısı yozlaşmıyor.
Şehir halkı mutlu.
Eğer yolunuz düşerse Fransa’nın Beçanson adlı kentine bir uğrayın. Bu kentte; Nükhet Montrichart adında bir Türk hanım yaşar. Kendisi Osmanlı’nın borçlarını yönetsin diye kurulmuş Duyun-u Umumiye yöneticilerinden Zekai Bey’in kızıdır. Fransa’ya gelin gitmiş. Bu şehir nasıl oldu da “imar rantına kurban edilmeden” imrenerek bakılan, evi ev, okulu okul, şatosu şato, ormanı orman, nehri nehir, caddesi cadde, parkı park olarak kaldı diye Nükhet Hanım’a sorun.
Formülü söyleyecektir.
Bu şehirde 500 yıldan beri imar müdürlüğü Belediye’nin bünyesinden çekilip alınmıştır. Belediye başkanı, “şehrin neresinde yeni imar alanı açılacağına, nereye kaç kat veril...