Sürü!
Beraberdiler. Birlikte yola çıkmışlardı. Güvenilir biriydi ki partinin kasasını ona teslim etmişlerdi. Genel Başkan Yardımcısı bile yapmışlardı. Sonra Balıkesir Belediye Başkanı...
Beraberdiler. Birlikte yola çıkmışlardı. Güvenilir biriydi ki partinin kasasını ona teslim etmişlerdi. Genel Başkan Yardımcısı bile yapmışlardı. Sonra Balıkesir Belediye Başkanı olmuştu.
Haysiyetiyle oynandı.
İstifaya zorlandı.
Dayanamadı.
Direnemedi.
Bıraktı.
Haysiyetiyle oynayanlar, lider bilip tanıdığı yoldaşları, partidaşları, davadaşları, namazdaşları, belki de tarikattaşlarıydı. Ağlayarak istifasını duyurdu. Bundan sonra etrafını saran sahtekarlık ve dalkavukluk havasından kurtulmuş olarak yaşayacak ama belli ki, “üç hafta önce kendisine tertemiz, dürüst, namuslu, çalışkan, özverili, inançlı gözüyle bakılırken bir anda koltuğundan çekilip atılmasını” ölünceye kadar unutmayacak.
Ona oy verenler.
Alkışlayanlar.
Partinin önde gelenleri.
Birlikte çalıştıkları.
Beraber iş yaptıkları.
İhalelerden pay isteyenler.
Etrafında pervane olanlar.
O ağlayarak istifa ettiğinde ve “yolsuzluğum yok…başarısızlığım yok… FETÖ bağlantım yok… Ama aileme kadar ulaşan tehditler, katlanacak bir durum olmanın ötesine geçmiştir… AK Parti’de siyaset yapma imkanımız ortadan kaldırılmıştır…” diye çırpınıp tutunacak dal aradığında sustular.
* * *
Çok acı bir durum.
Tek sahip çıkanı olmadı.
Ne Ankara’da, ne İstanbul’da, ne Rize ile Trabzon’da ve ne de Türkiye’nin her hangi bir ilçesindeki partililerden “seçimle geleni emirle deviren kabadayılığa” karşı tek bir protesto sesi, hesap sorma, gönül koyma yankısı gelmedi. En azından Reis bildikleri parti Genel Başkanı’nın Balıkesir Belediye Başkanı’nı hemen arayıp “seni kim, hangi sözlerle, ne zaman, nerede tehdit etti?” diye sormasını isteyebilirlerdi.
Duymalıydık.
Gazeteler manşet atmalıydı.
TV’lerde birinci haber olmalıydı.
Haftalarca konuşmalıydık.
Yer yerinden oynamalıydı.
Tek bir ses yükselmedi.
Sinmiş.
Korkmuş.