Amerika’dan sevgilerle: Türkiye ne yapacak - I
ABD ve Rusya’nın kavuşma hızı, dış politikaya neredeyse romantizm kategorisi ekleyecek… Başkanların buluşması dahi gerçekleşmeden iki başkentten karşılıklı yapılan jest ve açıklamalar, ‘eski aşıklarını’ hayli kıskandırıyor. Çünkü bu diplomatik ataklar, Ukrayna, Avrupa, İngiltere ve hatta yerleşik düzenin uluslararası kurum/kuruluşları ile onlarla iş birliği yapagelmiş Amerikan derin mimarisini de yerden yere vuruyor. Hasılı, gözyaşlarına hâkim olmak imkânsız… İçeriden başlarsak; son dalgası ABD
ABD ve Rusya’nın kavuşma hızı, dış politikaya neredeyse romantizm kategorisi ekleyecek…
Başkanların buluşması dahi gerçekleşmeden iki başkentten karşılıklı yapılan jest ve açıklamalar, ‘eski aşıklarını’ hayli kıskandırıyor. Çünkü bu diplomatik ataklar, Ukrayna, Avrupa, İngiltere ve hatta yerleşik düzenin uluslararası kurum/kuruluşları ile onlarla iş birliği yapagelmiş Amerikan derin mimarisini de yerden yere vuruyor. Hasılı, gözyaşlarına hâkim olmak imkânsız…
İçeriden başlarsak; son dalgası ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Charles Brown Jr’a vurdu ve görevden alındı. Tepe örnek olduğu için Pentagon’dan başladık ama Elon Musk’ın elindeki “elektrikli testereyle” sembolleşen kıyım, FBI, CIA, Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı vb pek çok kritik kurumu, on binlerce insanı kapsıyor. Hatta The New York Times’a bakarsanız, CIA’deki işten çıkarmalar son 50 yılın en büyük tasfiyesi olacak. (‘C.I.A. Plans Largest Mass Firing in Nearly 50 Years’ 02/20.)
Emsaller çoğaltılabilir, sebepler anlaşılmalı; yeni politikalara eskiden beri zıt safralardan kurtulmak, tasarruf kararları (!), politik intikam, ancak önemlisi, Trump yönetimi ve destekçilerinin bu kadroların yönetimlerini baltalamaya çalışmış/çalışacak ‘derin devlet’ parçası olduğuna inanmaları. Yalan da değil. O kadar ki, altın rezervlerinin yattığı meşhur Fort Knox Üssü’nün dahi yağmalandığından şüpheleniyorlar…
Ancak bu kısım bizi bir noktaya kadar ilgilendiriyor. Amerikan dış politikasına yansımaları çok daha farklı; Zelenski’nin paçavraya çevrilmesini saymıyoruz artık. Avrupa ülkeleri ve İngiltere’yi ‘eziklemesini’ de. Rusya’yla ise nekahet dönemine bile ihtiyaç duyulmadan neredeyse ‘ittifak görüntüsü’ verilmesi bambaşka bir iş; Putin, şimdi zafer ilan etmeye hazırlanıyor…
G7 Zirvesi’nde, Rusya’yı “saldırgan” olarak tanımlayan bildiriye karşı çıktı ABD. “Rus saldırganlığı” olarak değil, “Ukrayna çatışması” olarak anılmasını istedi. Böylece “en gelişmişlere” de çizgiyi gösterdi. Rusya’nın G7’ye dönüşünün girizgâhı sayın. Birleşmiş Milletler’in son toplantısında da ‘Rusya derhal Ukrayna’dan çekilsin’ kararına ‘hayır’ oyu verdiler! Çin bile ‘çekimser’ oy kullanırken…
Amerikan Kongresi’ne Cumhuriyetçiler tarafından sunulan bir yasa taslağında, “Başkan, ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) üyeliğini tamamen sona erdirmeli, BM’ye bağlı tüm kurumlar, komisyonlar ve ajanslarla ilişkisini kesmelidir” ifadelerine yer verildi! Tasarıyı hazırlayanlar BM’yi “sahte örgüt” olarak tanımladı…
Ama benim açımdan en “ileri” gelişme, ABD Savunma Bakanı Hegseth geçen hafta Brüksel’de gerçekleşen, ‘NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda, kendisine kuruluşun kolektif güvenlikle ilgili en kritik 5’inci maddesine bağlılığı sorulduğunda cevap vermedi! ‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’ metaforuyla sadeleştirilen 5’inci maddenin gözden düşüşü, ‘transatlantik ittifakın/ruhunun sonu” anlamına gelir. NATO başka ne ki zaten…
Hülasası şu; zemin kötü…
***
Şu anki gidişata bakarsak, tam da söylediğimiz gibi oluyor; 3 yıl önce, Zelenski kaybederse, Batı ve NATO kaybedecek ve AB/Avrupa da belirsizlik sürecine girecek demiştik. Tabii ABD de. Tek fark Amerika’nın farklı bir döneme girmiş olması ama sebep-sonuç ilişkisi aynı…
Türkiye’ye gelince; en önemli belirleyicilerden biri Ankara’nın hangi yola gireceğidir. Yerleşik düzende takılı kalanlar ‘eski alet çantasını’ kullanarak cevap bulmaya çalışıyorlar. Bu, Soğuk Savaş alışkanlıklarının, ABD-Rusya gerginliğinin üzerine binerek fırsat kollayan bir dış politika öğretisi. Ama şimdi iki süper güç düşman olmadıkları bir döneme giriyor. O halde? İşte buna bir cevapları yok…
Yeni dünyayı tarif etme ihtiyaçları duyuyorlar ama bu bir tür “barınma ihtiyacı/güven arayışından” kaynaklanıyor. “Her şey değişiyor”u kabul ediyorlar ama -buraya gelmeleri de hayli zor oldu- yeni dünyayı anlamak için eski açıyı kullanıyorlar. ‘Gözü değiştiremiyorlar’…
‘Kavram setleri’ yok. Böyle olunca ‘metot’ da geliştiremiyorlar. Metot yokluğu, tarif ve pratiği, yapılması gerekenleri engellediği için korku halinde patinaj çekiyorlar. Ankara ise elbette gelişmeleri yakından takip ediyor ama ‘eyvah ne yapacağız’ paniği hiç yok. Esasında Ankara’nın ne yapacağı ‘Le Point’ya yansıdı; Trump, Xi Jinping, Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapağa taşıyan dergi, ‘Yeni Dünya Düzeni’nin küresel siyasetinde belirleyici olanlar bu dört liderdir demişti…
Kısa geçmiş, herhangi Batı dergisinin Türkiye ve liderini çok sevdiği için kapağına taşımayacağını gösterdi bize. Daha birkaç yıl önce hepsine ‘diktatör’ diyorlardı. Çünkü bu kapakları kamuoyuna sunan Batı liderleri öyle düşünüyordu. Şimdi de aynı fikirdeler. Çünkü hâlâ iktidardalar ama gidişatları öyle olmadığı için -bakınız, Almanya seçimleri- bu kapaklar tasarlanmaya başladı. Demek ne yapılacağını bildiğimizi ‘biliyorlar’! Onu da mesela Ukrayna politikalarımıza bakın anlarsınız…
***
Çok erken olmakla beraber kimi modellemeler var; yeni dönemin, Rusya-Hindistan-ABD ve İngiltere-AB-Çin kümelerinin rekabetiyle geçeceği öngörüsü bunlardan bir tanesi. Haliyle, içinde doğu ögeleri bulunan, iki Batı’dan bahsediyoruz. Öte yanda Avrasya, Türk Devletleri Teşkilatı, Afrika, Latin Amerika ve kimi Uzak Asya ülkelerinden oluşan bir grup daha bulunuyor. BRICS ve ŞİÖ gibi örgütlerin heyecanında bir düşüşten bahsetmek de mümkün.
Bu ve benzeri modeller, yeni
düzene geçiş döneminde olduğumuzdan genel kalıyor ve ara renkler kayboluyor. Türkiye’yi de bu araya sıkışmış gibi gösteriyor. Oysa, her biri için Ankara planı var. Saha bu. Sonraki yazıda devam edelim…