PKK/YPG’de son düğüm…
Terör örgütü PKK/YPG’nin bir uçurumun dibine doğru hızla yuvarlandığı yönündeki değerlendirmeler geniş yelpazede tekrarlanıyor… Bunlar Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlığını göstermek adına zaman zaman yapılan açıklamalardan değil. Niteliğini farklı kılan, Suriye’deki değişim… Cumhurbaşkanı’nın pazartesi günkü açıklamalarından; “PKK ve uzantıları ya kendilerini tasfiye edecek ya da edilecek. Bu katil sürülerini bölgemiz için tehdit kaynağı olmaktan mutlaka çıkaracağız. PKK ve uzantıları için
Terör örgütü PKK/YPG’nin bir uçurumun dibine doğru hızla yuvarlandığı yönündeki değerlendirmeler geniş yelpazede tekrarlanıyor…
Bunlar Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlığını göstermek adına zaman zaman yapılan açıklamalardan değil. Niteliğini farklı kılan, Suriye’deki değişim…
Cumhurbaşkanı’nın pazartesi günkü açıklamalarından; “PKK ve uzantıları ya kendilerini tasfiye edecek ya da edilecek. Bu katil sürülerini bölgemiz için tehdit kaynağı olmaktan mutlaka çıkaracağız. PKK ve uzantıları için zaman kısalıyor, çember daralıyor. Yolun sonu görünüyor”…
‘Yolun sonunu’ adresleyen başkaları da var. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Şam’da yaptığı açıklamalar; “PKK/YPG’ye Suriye’de kesinlikle yer olmadığını bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bugünkü toplantımızda (Colani’yle), Suriye halkının PKK/YPG’yle mücadele konusunda ne denli kararlı olduğunu bir kez daha gördüm. PKK/YPG kendini bir an önce feshetmelidir”…
Colani’nin söylemi de benzerdir. Suriye’de ordu dışında herhangi bir yapının elinde silah bulunduramayacağına yaslanan görüşleri ile Suriye’nin birliğine yapılan vurgudan çıkan budur…
“Ordu dışında” vurgusu ile hep tekrarlanan “fesih” arasında da tını hissediliyor. Terör örgütü mensuplarının anlamlı kısmının bu yolla eritilmesi düşüncesi kolaylıkla akla gelebilir. Kaldı ki, lider kadrosu ve diğer ülkelerden gelen teröristlerin nasıl tasfiye edileceğini Türkiye zaten söylemiş bulunuyor…
Peki, bu işlevsel ve/veya gerçekçi midir?
***
Türk resmi ağızları bir süredir terör örgütünün Suriye’deki varlığının tek gerekçesi olarak yaptıkları “gardiyanlığı” gösteriyor. Güçlü vurgunun nedeni, ABD’nin örgütün varlığını savunmak için DAEŞ cezaevlerini ve içindekilerin kontrolünü göstermesi…
Ankara belli ki bu mazereti hedef alıyor; yeni Şam yönetiminin buradaki sorumluluğu almaya adaylığı, Türkiye’nin de gerekirse destek vereceği ABD’ye duyurulmuş oluyor…
Gelgelelim düşündürücü noktalardan birisi, terör örgütünün varlık sebebinin gerçekte gardiyanlık olup-olmadığıdır; Irak-Suriye çizgisinde terör koridoru ve bir oldubitti devleti inşası hedefinin on yıllardır sürdürüldüğü ve desteklendiği bir anda yok sayılabilir mi?..
Üzerine, İsrail’in güvenliği meselesi ile Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin neredeyse nefret boyutuna gelmiş olması, bu ülke basın-yayın organlarından, siyasilerinden ve ABD’deki uzantılarından terör örgütünün yaşatılması gerektiğine ilişkin hırçın çıkışlar da devam ediyor…
O halde?
***
Belki ilk yapılması gereken yerleşik zihin kurgumuzu baştan düzenlemek…
Son 10 yıl içinde bu köşede sıkça okuduğunuz cümlelerden biri, “çok kutuplu dünya ve aralarındaki rekabetin Türkiye’ye bir seri fırsat ve risk sunduğu”ydu. Sonra birçok yazar-çizer, yorumcu bu fikri devam ettirdi, hatta genişletti…
Şu an Suriye’de yaşanan tam budur. O fırsatlardan biridir! Irak’la ilişkilerin güncellenmesi de öyleydi. Mümkün olduğunca riskleri eleyip, fırsatları değerlendirmeye gayret ediyoruz ve Suriye’de yaşananlara bakarak, yerel pikselizasyon analizlerine batmadan evvel bunu görmeliyiz…
Suriye’de ortaya çıkan yeni durum, mevcut kabulleri/şartları/konjonktürü ya değiştiriyor ya sürdürülemez hale getiriyor!..
***
Şu an tek sabit kalan mevcut ABD yönetiminin terör örgütüne bakışı ve sahiplenişi…
ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan; “Esad gider-gitmez DAEŞ hemen fırsatı değerlendirme, daha çok sahaya yayılma adımları attı. DAEŞ’e karşı askeri yeteneğin (PKK/YPG) korunması lazım. ABD’nin, DAEŞ’le mücadelede en iyi ve en yakın ortaklarının yanında durması gereklidir. Onların yanında durmalı ve emniyette olmalarını sağlamalıyız. Başkan Biden da bunu yapmayı amaçlıyor”…
Tabii günleri sayılı bir Biden…
Peki, ‘seçilmiş Başkan’ Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığına aday gösterilen Mike Waltz ne söylüyor; “Trump’ın ABD başkanı olduğu dönemdeki Ortadoğu politikaları doğruydu. O’nun kararlı politikası bizi Ortadoğu savaşlarına sürüklememekti. Amerikan askerlerinin Suriye’de herhangi şekilde bulunmasına ihtiyacımız yok”…
Waltz’ın sözleri kulağa ılıman gelse de konsantrasyonumuzu diri tutmayı gerektiren devam ifadeleri de mevcut; “… ama DAEŞ, İsrail sınırı ve Körfez müttefiklerimizle olan daha geniş dinamiklere dikkat etmeye devam edeceğiz”…
Uzun ve ağdalı tartışmalara gerek yok. Sadeleştirirsek; PKK/YPG meselesinin yeni bir zemini ve şartları var ama pratikte iş Trump yönetiminin atacağı adımlara kalıyor. Tek düğüm bu…
Bu yüzden, evvel yazdığımız gibi; bir, Trump döneminde Türk-İsrail ilişkilerinin dinamiğini daha boyutlu tartışmak, yeni Suriye ve Türkiye’nin bu ülkedeki nüfuzunun Körfez ülkelerindeki dostlarımızı nasıl etkileyebileceğine hassas olmamız gerekiyor. Yoksa Colani’nin ismini veya kravatını değiştirmesi değil konu. Onlar şekil şartlar ve esasla ilgisi sınırlı…
***
Son olarak; ABD heyetinin Şam ziyaretinin içeriğini de merak etmeliyiz. (Biden yönetiminin mayınlı bir mirası Trump’a bırakma ihtimali de var ve böylesi tuzaklar bizi de etkiler.)
ABD-Colani görüşmesinde, “ne olacak PKK/YPG/SDG’nin hali” sorusunun tartışılmamış, en azından ‘yoklanmamış’ olması mümkün mü? Şam liderliğinin de bu soruya beklenen yanıtı vermiş olduğu, “Suriye’de ordu dışında kimse silahlı güç bulunduramaz, ülkenin birliği için de bu şart kesindir” dediği temenni edilebilir. Görüşme biter-bitmez Colani için konulan 10 milyon dolarlık ödülün de kaldırıldığını anımsatalım…
Hemen ertesi gün Sayın Fidan’ın yaptığı Şam ziyareti ve PKK/YPG’ye yönelik altı kalın kalın çizilmiş ifadeler de bu zamanlamaya eşlik etti…
Aynı yere geliyoruz; Suriye’de terör örgütünün sonuna ilişkin tek düğüm, Trump yönetiminin pratikteki adımının ne olacağıdır. Ama “son” düğümdür…