Türkiye’nin İsrail’e cevabı…

İsrail Savunma Bakanı Katz, “Ahmed Şara her sabah Şam’daki başkanlık sarayında gözlerini açtığında, İsrail ordusunun kendisini Hermon’un zirvesinden izlediğini görecek” demişti (12/03) ve bu Suriye tarafından açık tehdit olarak görüldü… Sadece Şam tarafından değil, Türkiye tarafından da bir meydan okuma olarak algılandı… Bu fakir de, “X” hesabından, “Şam’dan İsrail’e bakan sadece Şara değil. O nasıl olacak” diye sordu, akşamına kalmadan cevabı geldi; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

İsrail Savunma Bakanı Katz, “Ahmed Şara her sabah Şam’daki başkanlık sarayında gözlerini açtığında, İsrail ordusunun kendisini Hermon’un zirvesinden izlediğini görecek” demişti (12/03) ve bu Suriye tarafından açık tehdit olarak görüldü…

Sadece Şam tarafından değil, Türkiye tarafından da bir meydan okuma olarak algılandı…

Bu fakir de, “X” hesabından, “Şam’dan İsrail’e bakan sadece Şara değil. O nasıl olacak” diye sordu, akşamına kalmadan cevabı geldi; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın, medya ağzıyla Şam’a bir “çıkarma” gerçekleştirdiler…

Türkiye’nin İsrail’e cevabı buydu. Anladıklarına şüpheniz olmasın, eşek olsa anlar…

***

Karşılıklı “jestlerin” ardından, bölgede gelişen yeni sürecin, müstakbel düzenin önündeki en büyük engellerden birincisinin İsrail olduğunu bir daha teşhis etmemiz gerekiyor…

Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin halini baştan anlatmaya gerek yok. ‘Gırtlak gırtlağa’ diyebiliriz. Sebepleri de ortadadır; sadece Filistin meselesinde Ankara’nın kararlı tutumu dahi İsrail’in düşmanlığı için yeterli. Kaldı ki, SDG/YPG-Şam anlaşmasının getirdiği yeni bağlam da İsrail için büyük hayal kırıklığıdır; elindeki “oyuncağın” kırıldığını görüyor…

Bu kadar da değil; Suriye’de iktidar değişikliğinin ardından İsrail, yeni bir “komşu” ile karşı karşıya olduğunun farkına vardı ve Türkiye gibi bir ülkenin “sınırındaki” varlığı, daha önceden hiç test etmediği, mevcut komşularından ve yaşam alanından çok farklı, bilmediği bir tecrübeyle yüzleşmesini gerektiriyor…

***

Şimdiye değin adlı adınca söylenmeyen, akıl kurcalayan bir başka pratiği de tartmamız lazım…

O da yeni Suriye’de Amerika’nın rolüdür!..

Daha doğrusu “Trump’lı ABD”nin rolüdür; terör örgütü PKK/YPG’yi SDG üzerinden Suriye ordusuna katan, içinde eritileceğini de herhalde bilen Amerika’nın, gelişmelerde oynadığı rol artık Türk basınında da irdelenmeye başladı ama dışarıda daha net cümleler kuruluyor…

Mesela The New York Times, “Trump’ın tutumu SDG’yi zayıflattı, pazarlık gücünü düşürdü” yazarken, Türk matbuatında durum, “Amerika’nın bilgisi olmadan bu anlaşma gerçekleşmezdi” veya “SDG yöneticisi anlaşmayı imzalamaya Amerikan savaş helikopteriyle getirildi” denerek, Suriye’de uzlaşının yapılandırılmasında ABD’ye atıfta bulunuyor. İngiliz The Guardian ve BBC’nin de anlaşmaya müsbet yaklaşan yorum/analizleri var…

Bu diyalektik otomatik olarak garip ve iddialı bir soruyu da akla getiriyor; “Trump ABD’si, ‘Suriye özelinde’ İsrail hilafına bir politikayı mı destekliyor?”

***

Yanıtları bir yana, sorular dahi; bugüne kadar ‘aksi düşünülemez’ kabul edilmiş “ABD-İsrail” ilişkilerinin ruhuna aykırı olduğundan, toptan çöpe atılabilir mi?

Oysa tıpa-tıp benzeri Ukrayna savaşıyla ilgili olarak İngiltere’nin başına geldi ve dünyada Amerika için iki ayrıcalıklı başkentten biri olan Londra’da ağır kriz yarattı. İzdüşümlerini canlı canlı izliyoruz…

Türk kamuoyu, İsrail ve ABD ile ilişkilerde, hele bu bir de terör örgütüyle ilgiliyse çok duyarlıdır ve haklıdır. Ama hepsi “yeni dünya düzenine geçişin komplikasyonları, çıktıları, fonksiyonları” başlığı altında ele alınmalı…

Suriye ve Ortadoğu’da İngiliz çizgisiyle Amerikan çizgisinin birbirini “kestiği” okuması, açılış hamlelerinin yapıldığı, yani Şam yönetiminin el değiştiriş sürecini izahta doğruydu. Fakat konuyu, örneğin Ankara’nın Esad’a el uzattığı kronolojiden başlatırsak, bir İngiliz-ABD rekabetinin varlığını yine teşhis etmekle beraber, tekrar yazayım, “Suriye özelinde’ hâlâ öyle midir” diye sormak gerekiyor. (Avrupa’da hâlâ öyledir ama ılımanlaşıyor.)

Sadeleştirirsek; Suriye’de bir Türk-İngiliz-Katar çizgisi var, tamam, Amerika da var. Ama planları çarpışıyor mu? Şimdi “görünen” ve en önemlisi, her iki çizgide Türkiye’nin mevcudiyetidir! Ortak kümenin tek elemanı Ankara’dır…

Nihayetinde “görüneni” yazıyoruz ve bu coğrafyada en çok “görünmeyen” vardır. Zaten Suriye konusunda şu an en popüler kelimenin “temkin” olmasının nedeni o. Tartışalım. Yalnız, en tehlikelisi “görmezden gelmektir”. “Görünen” şimdi o yüzden kıymetli…

***

Görünen aynı zamanda cari durumdur. Sürece ve Türkiye’nin yürüttüğü politikalara yönelik ağır eleştiriler ise geleceğe yönelik. Yani muğlak/kesinlik yok, “okuma/kıymetlendirme/bilgi” yok. Ancak ‘temeniler’ gibidir!

Bu vesileyle ‘her türden’ iç muhalefete de bir çift laf edelim…

İnanılmaz derecede kırılgan bir süreç yönetilmeye çalışıldığı gibi, değişkenlerin sayısı da o kadar çok ki, sürekli güncelleme ve adam adama markaj gerektiriyor…

Bunu kim yapıyor?

İsrail, İran, Irak, Suriye, Arap dünyası, Akdeniz dengeleri, tek miğfer üzerinden sayısız problem ürettiği gibi Rusya ve ABD gibi süper güçlerin baskısı da planları ezebiliyor.

Bunu kim yönetiyor?

Ukrayna savaşında merkezileşen tablo, İngiltere ve Avrupa ülkeleri üzerinde başka ve büyük sonuçlar ürettiğinden, Türkiye bu devasa alanda da yeni gelişmelere hem katılıp hem yönetiyor. Avrupa güvenlik mimarisi arayışları ile Ortadoğu dinamiklerinin uyum arayışları yok mu sanıyoruz?

Bunu kim takip ediyor?

Çok oyuncu var ama bundan çok oyun var. Onlarca ülke ve çıkarlarından bahsediyoruz. Hepsi bir anda, hele böylesi dünyada, sıra dışı bir gelişmede yıkılabilir de.

Bunları kim göğüslüyor?

Türk Dışişleri’nde, Savunma Bakanlığı’nda, istihbarat teşkilatında binlerce insan ter döküyor. Bir de bunlara biz mi yük olacağız? Yok öyle mi yok böyle mi, bir sürü ıvır-zıvır başta TV ekranlarından üzerimize boca ediliyor. Safradan başka bir şey değil. Muhalefetin her cephesi, her gün, bir şey bulsak da, pranga yapsak diye kazan harlıyor.

Terörsüz Türkiye içeriyle ilgili değil, orayı geçtik. Tüm bölgede terörsüz alan yaratmak yeni ve geri dönülemez dünyada “stratejik bir hazine” sunacak bize.

Peki o hazine kimin için kazanılmaya çalışılıyor?

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye’nin İsrail’e cevabı… 15 Mart 2025 | 2.169 Okunma YPG/SDG-Şam uzlaşısının küresel zemini… 12 Mart 2025 | 715 Okunma ‘Bu işlem geri alınamaz’… 08 Mart 2025 | 838 Okunma Amerika’dan sevgilerle: Türkiye ne yapacak?-II 05 Mart 2025 | 982 Okunma Terör örgütü imhasında Türk stili… 01 Mart 2025 | 691 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar
Close menu