Türk-Amerikan ilişkileri zehirlenirken...
Büyük umutlarla başlayan Arap Baharı çok sayıda sorunu miras bırakarak sahneyi terk etmiş görünüyor. Gündem hızla “demokrasi ve özgürlüklerden” güvenlik alanına kaydı. Artık...
Büyük umutlarla başlayan Arap Baharı çok sayıda sorunu miras bırakarak sahneyi terk etmiş görünüyor. Gündem hızla “demokrasi ve özgürlüklerden” güvenlik alanına kaydı. Artık tartışmalar güvenlik ağırlıklı uzun bir listeden oluşuyor. Göç ve sığınmacı sorunlarından terörizme, iç savaşlardan radikalleşmeye, sınır güvenliğinden şehir savaşlarına, kimyasal silahlardan vekâlet savaşlarına kadar. Dahası, küresel ve bölgesel denge arayışlarını, müttefiklik ilişkisinin değişen karakterini de tartışıyoruz.
Arap Baharı sayesinde devletler, devlet dışı aktörler kendi güçlü ve zayıf yönlerini gördüler, ilişkileri test ettiler. Ders alma kültürü, yeteneği ve aklı olanlar yeni duruma uygun adımları hızla atarken, diğerleri bedel ödemek için kaderlerine razı sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar.
Gelişmelerden en fazla etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye, Suriye iç savaşı boyunca gücünün sınırlarını gördü. Bir dizi hayal kırıklığı yaşadı. En çarpıcı olan ise ABD ile ilişkiler ve yeni güvenlik ortamına cevap vermekte zorlanan, askeri gücü, istihbarat kapasitesi, anlayışı ve yapılanması oldu.
Geçen hafta, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Thomas, Aspen Güvenlik Forumu’nda Suriye’de yaşanan olayların arka planına değindiler. Açıklamalar oldukça öğreticiydi. İlişkiler ve kavram üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini gösterdi. Özellikle uluslararası ittifak, müttefik, çıkar, terörizm ve ahlak konularında.
Her iki general de kendi görevleri çerçevesinde Türkiye’yi ilgilendiren açıklamalar yaptılar. General Thomas, büyük bir keyifle Suriye’de işler daha da karışmasın diye PKK’nın bir gecede adının nasıl “Suriye Demokratik Güçleri” olarak değiştirdiğini anlattı. Bu “zekice” yaklaşım, Özel Kuvvetler mensubu olarak kendisini çok etkilemiş görünüyor. Sahadaki kısa vadeli getirinin cazibesine o kadar odaklanmış ki Türkiye ile ilişkilerin temeline dinamit yerleştirmesinin umurunda olmadığını gösteriyor.