‘Ali’mmm!..’
Yarbay Mehmet Alkan’ın ağıt gibi çığlığı kulağımdan hiç gitmeyecek:“Ali’mmm… Ali’mmm… Ali’mmm!” Yürek yangınının… Sese...
Yarbay Mehmet Alkan’ın ağıt gibi çığlığı kulağımdan hiç gitmeyecek:
“Ali’mmm… Ali’mmm… Ali’mmm!”
Yürek yangınının…
Sese dönüşmüş hali…
Ekranı bütün keskinliğiyle deldi ve evimize girdi.
Öyle ki hemen o anda ışınlanıp Yarbay Alkan’ın yanında olmak, gözlerimizin önünde karga tulumba tabutun yanından uzaklaştırılan öteki kardeşini ve kendisini, o acıyı paylaşmak için bağrıma basmak istedim.
Eminim o sahneyi izleyen ve “empati” kurabilen herkeste oluşan duygu buydu.
Sonra “internet”ten tekrar baktım.
Cami avlusu lebalep dolu…
Atmosfer zaten alabildiğine elektriklenmiş.
Osmaniye 24 günde 6. şehidini vermiş. Üzüntü bıçak gibi kemiğe dayanınca hiç gemlenemez bir öfkeye dönüşmüş.
Musalla taşının yanında iki imam, AKP vekilleri, ileri gelenleri olduklarını öğrendiğimiz birtakım adamlara “protokolde yer açmaya” çalışıyor.
Çünkü AKP önde gelenleri illa “şehit cenazesi primi yapacak!”
Acı susturulamaz
Bu vahşi itiş kakış sırasında birkaç sıra arkada, ağabeylerden önce küçük olanını seçiyoruz.
Aile efradı, ön sırayı kapmak için kıyasıya mücadele veren AKP vekilleri tarafından geri püskürtülmüş.
Arka sırada sivil giyimli küçük “ağabey”, bu şartlarda törenin devam edemeyeceğini etrafına anlatmaya çalışıyor. AKP efradını orada istemediğini belirtiyor.
Bu itiraza kimse kulak vermeyince “küçük ağabey” kalabalığı yarıp bir şekilde imamın yanına ulaşıyor ve imama resmen “Ne olur! Allah aşkına! Bu şartlardacenaze namazını burada kıldırmam!” diye yalvarıyor.
Yalvar yakar olan bu “yakının hassasiyetini” kimse kale almadığı gibi, “küçükağabey”i çevreden biri tutuyor, ağzını elleriyle kapatarak zorla susturuyor, hareketsiz hale getirip oradan uzaklaştırıyor.
O noktada kalabalığı… bu defa gene arka sıralardan yaran… Yarbay Mehmet Alkan’ı görüyoruz.
Bunlar olurken ön sırada kodamanlar istiflerini bozmuyor.
“Aman cenaze sahiplerinin sabrını zorlamayalım!” diye geri çekilmeyi düşünmüyorlar.
Ekran başında seyrederken bile insanı çileden çıkarmaya yeten bu ilkel saygısızlık ve vurdumduymazlık Yarbay’ın frenlerinin gözle görülür biçimde boşalmasına neden oluyor.
Yarbay, kardeşinin tabutu yanına ulaştığı an, ağustos güneşinden, acıdan ve anılardan sanki uyuşmuş halde al bayrağın üzerine yığılıyor.
“Yaralı bir şahin olmuş yüreğim” der gibi sanki Yarbay; “Uy Ali’m, Ali’m ağustostaölmek zor…”