Ergenekon diye bir senaryo...
“Ergenekon”un yüzü o: Kuddusi Okkır. “Ergenekon” dendiğinde artık hep ölüm döşeğindeki o yüz aklımıza gelecek. Kahrından küçülerek bir deri bir kemik kalmış, hasta...
“Ergenekon”un yüzü o: Kuddusi Okkır. “Ergenekon” dendiğinde artık hep ölüm döşeğindeki o yüz aklımıza gelecek. Kahrından küçülerek bir deri bir kemik kalmış, hasta yatağında dermansız boş bir noktaya bakan, cezaevinden ancak mezara tahliye edilen Kuddusi Okkır bu trajediden aklımızda kalacak. Okkır, Ergenekon adaletsizliğinin, insanlık ayıbı ve suçunun çehresi olarak ilelebet beynimize kazılacak. Okkır’ın o hazin ifadesinin yanında, “Ergenekon diye bir senaryo yazdılar. Her şey altüst oldu” diyen eşi Sabriye Okkır’ın sözleri kulaklarımızda yankılanacak... “Kuddusi’nin bir küçük ARGE danışmanlık şirketi vardı” diye anlatıyor o yılların kahrını Sabriye Hanım: “O tutuklanınca, kirayı ödeyemediğim için İstanbul’dan taşındım. Sırf eşimi değil beni de cezalandırdılar. Hâlâ olayla ilgili en büyük üzüntüyü duyan insanım.” Sade Kuddusi Okkır mı? Süreçte yaşamlarını yitiren, adaleti göremeden aramızdan ayrılan onlarca insan; yerlerine bir daha gelmeyecek Türkan Saylan, İlhan Selçuk gibi değerler, Prof. Fatih Hilmioğlu gibi Silivri karadeliğinde kanser olan, o kâbus dönemde kaybettiği oğlunun cenazesi için olsun evinde bir gece dahi geçirmesine izin verilmeyen bir kurbanlar ordusu ve zulüm zinciri hatırlayacağız “Ergenekon” deyince.