Ölüm bahçesi
Murat Akdağ yaşadıkları cehennemi şöyle anlatıyor: “ SABAH6.30’da Suruç’taydık. Kültür Merkezi’ne getirdiğimiz oyuncakları, gıdaları bıraktık. Kahvaltı yaptık, çay...
Murat Akdağ yaşadıkları cehennemi şöyle anlatıyor: “ SABAH6.30’da Suruç’taydık. Kültür Merkezi’ne getirdiğimiz oyuncakları, gıdaları bıraktık. Kahvaltı yaptık, çay içtik, basın açıklaması yapmaya karar verdik. İkinci konuşmacı konuşurken aniden patlama sesi geldi. Arkama bakmadan kaçtım. Üç saniye sonra döndüm, bahçeye yürümeye başladım. Geri döndüğümde orası artık ölüm bahçesiydi.”
Ölümün tohumları o bahçeye nasıl ekildi?
New York Times’da 27 Ekim 2011 tarihinde okuduğum bir yazı aklıma geliyor:
“Suriye’nin en yakın müteffiklerinden Türkiye, Beşşar Esad hükümetine karşı başkaldırı hareketi yürüten bir silahlı muhalefet grubuna ev sahipliği yapıyor, Türk ordusu tarafından korunan bir kamptan sınırın öte yanına silahlı saldırılar örgütlemesine imkân veriyor….” diye başlayan yazıyı okuduğumda yaşadığım şokun derinliğini anlatamam.
Birinci sayfada 4 sütunluk YER işgal eden haberi gördüğümde ağzım bir karış açık kalmıştı.
“Özgür Suriye Ordusu adlı silahlı isyan örgütünün merkezinin Türkiye olduğunu” duyuran makale, Ankara’nın silahlı kuvvetleri ve Dışişleri’yle açık biçimde Suriye’de vekâlet savaşına girdiğini yedi düvele ilan ediyor; buna karşın Türkiye’de ses çıkmıyordu.
‘IŞİD’le suç ortaklığı’
Hemen o hafta katıldığım Ayşenur Arslan’ın “Medya Mahallesi”nde bunu uzun uzun konuştuğumuzu hatırlıyorum. 1 Kasım 2011 tarihli “Sağnak”ta da tepkisizlik karşısında yaşadığım hayreti yazmıştım…