Sonun başlangıcı
“İmparatorluk 1592-1839 arasında çift beygirli bir araba hızıyla gerileme yolunda gitmişse, 1839-1869’da (Tanzimat sonrası dönemde) tren hızıyla koştu” demiş vaktiyle Ziya Paşa... Ziya Paşa, bugün...
“İmparatorluk 1592-1839 arasında çift beygirli bir araba hızıyla gerileme yolunda gitmişse, 1839-1869’da (Tanzimat sonrası dönemde) tren hızıyla koştu” demiş vaktiyle Ziya Paşa... Ziya Paşa, bugün yaşananlara tanık olsa; 2002-2016 arasını herhalde süper sonik jet hızıyla yaşanan bir gerileme olarak tanımlardı… Bugün içinde bulunduğumuz -adını koyalım- “devlet krizi”, Cumhuriyet Türkiyesi’nin dinamiklerini aşarak, bizi dosdoğru Osmanlı’nın son dönemindeki bunalımların içine savuruyor. O kertede bir geri gidiş söz konusu. Osmanlı’nın son yıllarına damga basan tüm büyük çalkantıların özünde, hükümranın keyfi yönetimini denetleyen bir “anayasacılık” atılımı yatmıyor muydu? Birinci ve İkinci Meşrutiyet; hükümdarın sözünün tartışmasız kanun olduğu “mutlakiyet” anlayışına son vermek için girişilen serüvenler değil miydi? Sıfıra sıfır, elde var sıfır... Dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta hemen şimdi aynı yer. Ayen beyan “90 yıllık enkaz” diye tanımladıkları cumhuriyet rejiminde, nerdeyse “meşrutiyete karşı mutlakiyetçilik” kıvamında bir kavga var. Bir yandan da bu yaşananlar alabildiğine gerçek ötesi geliyor. Çünkü “Nasıl olur?” diye düşünmeden edemiyor insan: “Nasıl olur da koskoca 150-200 yılın birikimi bu denli kolay berhava olur/olabilir?”