Katar krizi
Körfez’de yaşanan son krizin tek olumlu yanı, Türkiye’nin ‘Sünni ittifak’ meylinden kurtulması oldu. ‘Sünni ittifak’ denilen İran’a karşı kamplaşma, mezhep bahaneli savaş zemini idi. Bu tehlike...
Körfez’de yaşanan son krizin tek olumlu yanı, Türkiye’nin ‘Sünni ittifak’ meylinden kurtulması oldu. ‘Sünni ittifak’ denilen İran’a karşı kamplaşma, mezhep bahaneli savaş zemini idi. Bu tehlike hâlâ var ama hiç olmazsa yaşananların, dinle, mezheple alakalı değil, kirli iktidar ve rekabet mücadeleleri olduğu iyice ortaya döküldü. İslami kesim hâlâ, bu olanlar karşısında tutum almakta zorlanıyor, Suudi Arabistan küstürülmek istenmediği için, Birleşik Arap Emirlikleri krizin merkezine konuluyor.
Oysa, hepsi ve dahi Katar aynı tartıda tartılacak siyasi aktörler. Üzerine oturdukları doğal zenginliklerin komisyonculuğunu yapmaya razı oldukları sürece iktidarlarını koruyabilecek, lüks hayatlarını sürdürebilecek bir avuç asalak aileden ibaret. Hiçbir şey üretmeyen, hazır buldukları servetleri Batı ülkelerine yatırmak, onlardan silah alarak iktidarda kalma borçlarını ödemek durumunda olan, ülkelerini zorbalıkla yöneten, çalıştırdıkları yabancıları en basit insan haklarından mahrum eden insanlık fukarası düzenler. Bunları Türkiye ve İran gibi ülkeler ile karşılaştırmak, ona göre hesap yapmak büyük hata olur.
Şimdi diğerleri ile başı belaya giren Katar’ı “bağımsız siyaset izlediği; İran ile yakınlaştığı için cezalandırıldığını” iddia ederek allayıp pullanmaya çalışılan Katar’ın sicilinden daha önce kısaca söz etmiştim, yerim dar, o konuyu daha fazla uzatamayacağım. Ama, Suriye’de İran hattına karşı çevirdiği işler, Libya müdahalesinde sergilediği işgüzârlıklar ve dahi Bahreyn’de Arap Baharı hareketlenmesini bastırmak için Suudi Arabistan’ın öncülüğünde gerçekleşen dış müdahaleye dahil olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var.