Yeniden Dirilmek, Metropol Münafıklarına Rağmen
Geçen hafta yazı yazmadım. Yazamadım. Sustum, kendime sustum. İçimi titreten iniltilere sustum. Ezel kadar sustum. Ebet kadar susmak istedim. Susmak ve masumların gözünde ümit olmak istercesine sustum. Mazlumların ve mağdurların...
Geçen hafta yazı yazmadım. Yazamadım. Sustum, kendime sustum. İçimi titreten iniltilere sustum. Ezel kadar sustum. Ebet kadar susmak istedim. Susmak ve masumların gözünde ümit olmak istercesine sustum. Mazlumların ve mağdurların gönlünde dirilmek için sustum. Dünyalının taktığı maskelerin solgun akıbetini düşünerek sustum. Samimiyetsizlerin solgun sözlerine sustum. Üç kuruş için on kavis yapan adam kılıklı kişilerin kalabalık ve kirli tavırlarına sustum.
Gülleri kanatanları ve yetimleri ağlatanları tanıyan bir vicdanla susmak. Can sıkıcı bir bilincin çaresizliğiyle susmak. Paranın mevsimi yok, her mevsim maddeperestlerin yoğun markajlarını görüp, göz pınarlarımı kurutuncaya değin sustum. Gözlerine bakıyor ve her birini bilfiil tanıyıp, tanıdığını tanımadığına tanı koymanın acısıyla sustum…
Nasıl da namussuzlar. Nasıl da ahlaksızlar. Nasıl da maddeye karşı çaresizler. Nasıl da sıkıcılar. Vatansızlar. Bir dikili ağaca sahip olmadan, mana dolu davanın tepesine konanların şuursuz sıcaklığını görerek sustum. …
Anlayamıyorlar bizi. Biz de anlatamıyoruz. Aynı ekine bakıp, farklı hasat beklemek nasıl bir hâldir. Vatana bakıp menfaat görüyorlar. Şerefi öteleyip, her türlü şerefsizlik kokuyorlar. Kılıktan kılığa girip, sadece vatansever olamıyorlar. Gönülleri dar geliyor bizim camiamıza, bizdenmiş gibi görünmek işlerine geliyor şimdilik. Vatanı para olanlar, anlayamıyor bizi…
Kendi mahallemizde yabancı olmuşuz. Kendi mahallemizde artık dışlıyor bizi, para kokuşmuşlar. (Para kötü bir şey değil, helal para hayra vesile. Ama fena olan, ‘helal' tarifine yabancı olan samimiyetsizlerin çoğalması, aramıza sızması. Metropol münafıkları! Sanem sapıkları! ) Anlamıyorlar, deniz feneri olan Anadolu umdesini. Mezopotamya'nın yazılı olmayan izzet dolu anayasasını kavrayamıyorlar. Dava denilen inanç ışığını bilmiyorlar, tanımak da istemiyorlar. İsteseler de tanıyamıyor para vicdanlılar…
Kudüs'ün kaderini, Kahire'nin ikbalini, Gazze'nin acısını, Cizre'nin tarihini, Şam'ın akıbetini, Mostar'ın serüvenini, Bağdat'ın mazisini, ümmetin tedirginliği bilmeyecek, kavrayamayacak kadar samimiyetsiz ve özgüvensiz ve bilinçsiz ve ümitsiz olanların pas dolu gönülleri, fosil tutmuş beyinleri susturuyor beni, bizi; ama onları keskin bir kıvrımla dışlayacak bir sessizlik ve suskunluktur bu sevda, bu gönül coşkusu, bu serin ümit, bu hayat dolu çırpınış, güneşler tohumu, diriliş kokusu… Vatan dediğimiz sevda, kardeşlik değimiz aşk, yüreğimizde, gönlümüzün en derininde filizlenen o bereket kaynağı aşk, aşkımız suskunluğumuza bahardır, kışın ortasında şenlenen güneş gibidir, gökkuşağı gibidir…