Başbakan’la “medya” turu
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Pazar günü Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde medya patronlarını misafir etti. Ülke gündemi ile ilgili ana başlıkların istişare edildiği o toplantıya hasbelkader ben de...
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Pazar günü Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde medya patronlarını misafir etti. Ülke gündemi ile ilgili ana başlıkların istişare edildiği o toplantıya hasbelkader ben de katıldım. Görüş alışverişi ve istişare tarzında geçen toplantıya ilişkin haber yapma ihtiyacı duymadık. Başbakan, buluşma sonunda bütün patronlarla ikili fotoğraf çektirdi. Grubumuzun patronu Mücahid Ören Bey gazetede o fotoğrafı bile kullanmamızı istemedi. Ama ertesi gün diğer gazetelerde medya patronlarının boy boy fotoğraflarını görünce, yazılan-çizilenleri okuyunca bu toplantıya ilişkin gözlemlerimi sizlerle paylaşmak şart oldu.
***
Ellerindeki yayın gücünü Türkiye’ye zarar veren Paralel Yapıyı ve terör örgütlerini desteklemek için kullanan bazı basın kuruluşları hariç bütün medya patronları ayrım yapmadan davet edilmişti. Herkes de en üst düzeyde toplantıya icabet etti.
***
Burada konuşulanları can kulağıyla dinledim. Önce Sayın Başbakan konuştu. Sonra söz alan medya patronları görüş ve önerilerini dile getirdiler. Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş onlar konuşurken notlar aldı. En sonunda da Başbakan Yardımcıları Numan Kurtulmuş Bey, Yalçın Akdoğan Bey, Mehmet Şimşek Bey ve iletişim hocası olan AK Parti Grup Başkan Vekili Naci Bostancı söz alıp görüşlerini paylaştılar.
***
İtiraf etmeliyim ki, kullandığı üsluba, seçtiği kelimelere, öneri sunarken bile gösterdiği hassasiyete baktığımda Başbakan Davutoğlu’nu, demokrasiyi ve demokratlığı gerçek anlamda hazmetmiş, benimsemiş bir lider olarak gördüm. Medya-iktidar ilişkisinin demokratik zeminde yürümesi için Başbakan’ın bu anlayışta olması Türk medyası için bir şans.
Birilerinin iddia ettiğinin ve beklediğinin tam aksine Başbakan Davutoğlu, ne Pravda medyası ne de yandaş medya istiyor. O, ülkemizde medya iktidar ilişkisinin demokratik ülkelerdeki gibi bir zeminde sürmesinden yana.
Ben “Acaba Başbakan bizden ne isteyecek?” diye merakla gittim toplantıya. Başbakan Davutoğlu’nun özetle medya patronlarından iki isteği vardı. Birinci isteği; “Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü-eleştiri hakkını sonuna kadar kullanın. Ama kimseye hakaret etmeyin. Eleştiri ve hakareti karıştırmayalım” oldu. Medyaya kısıtlama getirilmesine karşı olduğunu çok samimi ve inandırıcı bir üslupla dile getirdi.
İkinci isteği daha çarpıcıydı. “Medya sadece işini yapsın. Medya, siyaseti yönetme-ülke siyasetine şekil ve ayar verme, hükümet kurup hükümet devirme aracı olarak kullanılmasın. Medya bu tür ilişkilere girmesin.”
***
Dünyanın en özgür en demokratik ülkelerinde bile, o ülkede yaşayan toplumun sosyal duyarlılıkları ve o ülkenin ulusal ve uluslararası çıkarları konusunda medya ile hükümetler ortak bir zeminde hareket eder. Başbakan da Türkiye’nin uluslararası camiadaki imajına zarar verilmemesinin önemine vurgu yaparak 5 başlıktaki hassas meselelerde eleştirel yaklaşımı da içerecek şekilde medyadan destek istedi. Bu başlıklar; terörle mücadele, yeni anayasa ve demokratikleşme, AB reformları, ekonomik reformlar, dış politika. Bu 5 başlıkta Türkiye ve dünya kamuoyunun hiçbir algı operasyonunun etkisinde kalmadan doğru ve yeterli bilgilendirilmesi ile ilgili destek talep etti.
***
Medyaya, eleştirel bile olsa ülke gündemine kayıtsız kalınmamasını tavsiye etti. Silahlar bırakılmadan kimseyle müzakere etmeyeceklerinin tekraren altını çizdi. Teröristle halkı ayıracaklarını belirtti.
***
Yeni Anayasa’nın doğru zeminde tartışılmasının gereğine işaret etti. “Herkes yeni Anayasa istiyor. Ama sistem konusunda görüş ayrılıkları var” dedi. Kendisinin ve Hükümeti’nin samimiyetle başkanlık sistemine inandığını ve bu sistemin Türkiye için en iyi sistem olduğunun altını çizdi. Anayasa tartışmasının şahsileştirilmeden, Sayın Cumhurbaşkanı’nın şahsını tartışmanın dışında tutarak konuşulmasının gereğine işaret etti, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın hukukunu kimseye çiğnetmem” dedi. Başbakan özgürlükçü ve kuvvetler ayrılığına dayanan bir başkanlık sisteminin Türkiye için ideal bir sistem olacağına inanıyor. Mevcut sistemin kriz ürettiğini düşünüyor.