Türkiye'nin kaderini tayin hakkı
Gerçekçi, soğukkanlı ve akılcı değerlendirme yapılması gereken günlerden geçiyoruz. Ülkenin tüm ayarları ile oynanan, ertelenmiş taleplerin, bastırılmış duyguların dışa vurduğu...
Gerçekçi, soğukkanlı ve akılcı değerlendirme yapılması gereken günlerden geçiyoruz. Ülkenin tüm ayarları ile oynanan, ertelenmiş taleplerin, bastırılmış duyguların dışa vurduğu zorlu bir viraja süratle giriyoruz. Tek başına iktidar yıllarının -şimdilik- kapandığı, geçiş hükümeti algısının yerleştiği, askerin yeni komuta kademesine hazırlandığı, polisin paralize olduğu, istihbaratın konsolidasyon beklediği, yargının parçalı görünüm arz ettiği, ekonominin dayanıklılık gücünün denendiği bir süreç bu. Devletin ve milletin bağışıklık sisteminin zayıfladığını düşünen tüm odaklar, marjinal çevreler, silahlı unsurlar, yerli ve yabancı işbirlikçiler "intikam hissiyle" yükleniyor da yükleniyor! Gelinen nokta "kamu düzeninin tesisi" ve "ulusal güvenliğin temini" açısından geri dönülemez eşikte olduğumuza işaret ediyor. Yeniden "güvenlikçi politikalara" dönüldüğü izlenimi verilmeden, milli birliği, ülke bütünlüğünü, toplum huzurunu garanti altına alan, demokratik kazanımları koruyan oldukça hassas bir aşamadayız!
***
Terör üzerinden Türkiye'yi vuran, bölgesel güç iddiasını felce uğratan, karamsarlık pompalayan, siyasi dinamiklere hiza vermeyi amaçlayan bu karmaşık dönemin yönetimi, "kararlılık" ve "hukuk" gerektiriyor. Adı ne olursa olsun... PKK, DEAŞ, DHKP-C... Terörü; kimliğine, inancına, gerekçesine bakmaksızın reddetmek yerine, geçmişle veya iktidarla hesaplaşmak için fırsata çeviren kitleler, terör örgütleri arasında ayrım yaparak birini diğerine göre şirin göstermeye çalışan sözde siyasiler... Tarih her beyanı, her duruşu unutulmaz hafızasına not ediyor!