Özel güvenlik meselesi
DAHA önce birçok yazıda bu konuyu dile getirdim. Beşiktaş saldırısı olduğu sırada, Gülgün Feyman ile yaptığımız canlı bağlantı sırasında dikkat çektim. Her fırsatta da...
DAHA önce birçok yazıda bu konuyu dile getirdim. Beşiktaş saldırısı olduğu sırada, Gülgün Feyman ile yaptığımız canlı bağlantı sırasında dikkat çektim. Her fırsatta da gündeme getiriyorum.
İçişleri Bakanlığı’nın Aylin Nazlıaka’nın sorusuna verdiği cevaptan anlaşıldığına göre, özel güvenlikçilerin toplam mevcutları polisin de üzerine çıkarak 284 bin 399’a ulaşmış.
Bu şirketlerde çalışanların bütünüyle tehlikeli olduğunu değil, ama devletin tekelinde olmayan güvenlik hizmetinin iki büyük tehlikesini anlatmaya çalışıyorum. Bir: Vatandaş, özel güvenliğe emanet edilen bir yerin güvende olduğunu düşünüyor, ama değil. Çünkü kimse para için ölmez, canını tehlikeye atmak uğruna başkalarının hayatlarını korumaz. Bunun en yakın örneğini Reina saldırısında gördük, güvenlik görevlileri kaçtı, hatta artık bankalar bile gündüz gözüyle soyuluyor... İki: Canını kaybetmek uğruna bir saldırı gerçekleştirmek, sadece eğitimle değil ancak çok kuvvetli bir inançla olur. Böyle kişi ve örgütler için de özel güvenlik sektörü neredeyse sonsuz imkânlar sunar... Bunun da en çarpıcı örneğini Büyükelçi Karlov suikastında gördük, katil güvenlik görevlisiydi.
Yani, hem bir tehlike zemini, hem de hak etmediği bir güven duygusu yaratması bakımından tehdittir. Bir yandan FETÖ ile mücadele ederken, diğer yandan adliyenin güvenliğinin cemaatin firması tarafından sağlanması abukluğuna girmiyorum bile... Bu nedenle, özellikle de ülkemizin bir mülteci havuzuna dönüştürüldüğü, çok sert günlerin ülkemizi beklediği bu günlerde, güvenlik sektörü hızla devletleştirilmelidir. Bu sektörde eğitim almış çok sayıda insan, belki “bekçi” belki de başka bir statü ile devlet kontrolüne alınmalıdır. Bu işin ciddiyetini anlamak için daha kaç tecrübe yaşamamız gerek?