Başkalarının mutsuzluğuyla yeşeren başka mutluluklar...
Yaşadığımız çağın en baskın vasfı kendini düşünmek. Hatta insanın buna mecbur edilmesi. Neredeyse bir yüzyıl önce dünyanın pek çok yerinde insanoğlu daha az bencil daha çok fedakar...
Yaşadığımız çağın en baskın vasfı kendini düşünmek. Hatta insanın buna mecbur edilmesi. Neredeyse bir yüzyıl önce dünyanın pek çok yerinde insanoğlu daha az bencil daha çok fedakar ve idealistti. Onun bu idealizmini besleyen sosyal ve kültürel dinamikler çözüldükçe yalnızlaşıp tek başına kaldı. Kentleşme, kapitalizmin bir artı değeri değil aynı zamanda ‘maddi’ sonucuydu ve başta doyma ve barınmada baş gösteren zorluklar insanı daha günlük düşünmeye zorladı. Zaman o coşkulu büyüklüğünden soyuldu saatlere bölündü. Oysa her tür idealizm miti, varlığı güncel olanın darlığından çıkarıp gelecekle dolduran bir ufuk tasavvuru değil miydi? Düşünmenin yerini mutluluk isteğinin, seyahat etmenin ( sıla-i rahim dahil) yerini dinlence tatilinin alması mesela sebepsiz mi?....