Beklemek…
O sadece beklemeyi bekliyordu. Godot’nun beklediği türden bir bekleyiş değildi yaşadığı. Kelimenin tam anlamıyla beklemenin kendisini bekliyordu. Uzun, çok uzun zamandır yoktu çünkü ortalıkta beklemek....
O sadece beklemeyi bekliyordu. Godot’nun beklediği türden bir bekleyiş değildi yaşadığı. Kelimenin tam anlamıyla beklemenin kendisini bekliyordu. Uzun, çok uzun zamandır yoktu çünkü ortalıkta beklemek. Kayıptı. Oysa her yan her yer beklemekle doluydu. Hatta hayatı çekip çeviren, kurup bozan oydu. Beklemeye göre şekilleniyordu her şey. Durakta otobüs bekleniyordu. Uçağın inmesi, randevu sırasının gelmesi bekleniyordu. Dövizin yükseleceği, peynir fiyatlarının artacağı, petrolun varil değerinin tırmanacağı, kiraların yerinde durmayacağı bekleniyordu. Kara kışın bastırmasından, soğukların vurmasından farklıydı bunlar. Karakışı beklemek farklı bir şeydi. O istemekle de olmazdı. Tabiatın döngüsü arzu, dilek, beklenti dinlemezdi. Bu yüzden hasta birinin şafağın söküşünü bekleyişi de farklıydı....