Çocukları kim savunacak?
Çocukluğun kaybolduğu bir yüzyılın içindeyiz. Sadece hali vakti yerinde ailelerin çocukları değil şehirlerden küçük yerleşim yerlerine kadar hemen her bölgedeki her sosyal katmandan çocuklar aynı...
Çocukluğun kaybolduğu bir yüzyılın içindeyiz. Sadece hali vakti yerinde ailelerin çocukları değil şehirlerden küçük yerleşim yerlerine kadar hemen her bölgedeki her sosyal katmandan çocuklar aynı olumsuz çemberin içine alınmış durumda. Hayat eskiden de çocukları önceleyen bir kurguya sahip değildi bizde. Her çocuk kendi çevresindeki sosyo- kültürel genişliğe göre kendiliğinden yaşıyordu çocukluğunu. Varlıkla yokluğun kendi içindeki makul dengesi henüz onları sıkıştırmıyordu. Şehirlerde, köylerde çocuklar formel eğitimle değil daha çok tecrübeyle öğreniyordu pek çok şeyi. Bir davranışa şahit olmak, bir sesi duymak, bir dereden geçmek gibi sayamayacağımız dolaylı eğitim söz konusuydu. Şehirli çocuklar ile kasabada, köyde yaşayanların geride bıraktıklarına baktığımızda tecrübe etmeye açıklık hep önde durur geçmişte. İstanbul Moda semtinde yaşamış bir çocuk da dut ağacına çıkabiliyordu Balıkesir Sındırgı ilçesindeki bir çocuk da.
Kentleşme, çarpık ve anlamsız kentleşme, hayatın kurgusunu insan adına bozduğu için çocuklar adım adım tecrübe ile bilme hakkından mahrum olmaya başladılar. Yarım asrı aşan bir zaman öncesinde Sezai Karakoç, çocukları bekleyen felaketi...