Enbüyükçülükle sevmek, ya da...
İranlılar ile Türkler (veya başka bir Doğu milleti) mübalağa yarışına girmişler. Enbüyükçülükte öne geçmek için bir taraf; ‘biz öyle güzel ve uzun bir kabak yetiştirdik ki ucu...
İranlılar ile Türkler (veya başka bir Doğu milleti) mübalağa yarışına girmişler. Enbüyükçülükte öne geçmek için bir taraf; ‘biz öyle güzel ve uzun bir kabak yetiştirdik ki ucu sizin sınırınıza kadar dayanıyor’ demişler. ‘Oooo bu da bir şey mi, biz öyle güzel ve büyük bir cami yaptık, o camiye öyle uzun minareler diktik ki, ustalardan biri, alemi takmak için tırmandığında elindeki keseri düşürmüştü, bekleriz hala yere düşmüş değil’ cevabını almışlar Pers mirasçılarından. Hikayenin devamı var mı bilmiyorum ama her hatırladığımda Doğu’nun iflah olmaz ölçüsüzce kendisini sevme, beğenme hastalığını düşünürüm. Özgüven elbette çok kıymetli bir duygu ama değere dayanmayan, eleştirellikten uzak ve kavramsallaşmamış her sevgi hep sorunludur ve nesilden nesile ölmez kök gibi aktarılır. *** Lise yıllarımda bedenen zayıf ve ince bir yapım vardı. Bir gün sınıfa, boyu 1. 65’i ancak bulan bir asker girdi. Girmeden önce uzun boylu ve yapılı, ismi Muzaffer olan arkadaşımız bütün koridoru titretecek ses tonuyla ‘dikkatttt…’ diye bağırdı. Muzaffer’in boyu ile sesi kendiliğinden bir mukayese oluşturmuştu.