Ey kar ey güzel kar!
Geldin. Bu yıl yine geldin. Korkuyoruz nicedir hepten göçüp gideceksin diye. Her yerde güzelsin, Konya, Kars, Van, Erzurum, Niğde, Bingöl başka başka elbiselere bürünür sende. Uludağ’da başka, Ağrı’da...
Geldin. Bu yıl yine geldin. Korkuyoruz nicedir hepten göçüp gideceksin diye. Her yerde güzelsin, Konya, Kars, Van, Erzurum, Niğde, Bingöl başka başka elbiselere bürünür sende. Uludağ’da başka, Ağrı’da benzersiz, Erciyes’te tarif edilmezdir külahın. Kazkıran’da, Sertavul’da, Ovit veya Çamlıbel’e vurduğunda öyle geçilmezsin kolay kabul, fakat ey kar, ey sevgili kar sen İstanbul’a başka iniyor, onu bir ayrı güzelleştiriyorsun. Sanki tanelerin değil de elleri toz pembesi meleklerdir inen şehre. Ve hızla onu alıp kucaklıyorlar, sarıp sarmalayıp ninnilere boğuyorlar. O yüzden olacak ilkin sesler değişiyor burada. O kuru ve barbar homurtu birden susuyor, sükutun çiçekleri içinde bir başka gümüş zaman doğuyor. Sırf bunu duymak için bile beklenirsin sen, kar, ey kar, sevgili kar.
Kubbeler, çatılar, ağaç dalları, kuytu köşeler, minare külahları, balkon demirleri, iskeleler, cami avluları, parklar, Karacaahmet’i bekleyen eski taşlar yüksek teslimiyetin şuuru altında uzanmış seni bekliyorlardı. Şimdi çoktan birer eşsiz, nadide halı olmuş uzanıyorlar. Kuşlar nazik...